Görüntüleme Tercihi Konu Görünümü | Tam Görünüm
"Adını Sen Koy"


clock03-25-2016, 04:14 PM
Yorum: #191
@*Phoenix* @SevgiKT @bettül @GoodLuck @LonelyGirl @_Wooyoung_ @jichanwook @Snowflake~ @~~Sevraa~~ @Mekwang @turuncugezegen @RanaSüheylaa @Chung-Ho @Joongel @SmellOfOcean @heechul__suju @Run @Phantom_Hilal @♥RenKook♥ @gurbetçiçeqi @drcimm
clock03-25-2016, 04:49 PM
Yorum: #192
Bu murat ı çok sevdim ben X-D herzamanki gibi döktürmüşsün en kısa zamanda yeni bölümü bekliyorum Smile
clock03-25-2016, 05:02 PM
Yorum: #193
Sürekli merak sürekli merak...Big Grin
clock03-25-2016, 07:17 PM
Yorum: #194
(03-25-2016 04:49 PM)drcimm Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  Bu murat ı çok sevdim ben X-D herzamanki gibi döktürmüşsün en kısa zamanda yeni bölümü bekliyorum Smile

Yazmaya başladım bile X-D İnşallah çok bekletmeden yayınlayacağım Big Grin
clock03-25-2016, 07:19 PM
Yorum: #195
(03-25-2016 05:02 PM)Run Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  Sürekli merak sürekli merak...Big Grin

Merak iyidir Big Grin Çok klişe gitmesin diye hep bunlar Tongue
clock03-25-2016, 11:58 PM
Yorum: #196
Sanırım Eylül'de şizofreni belirtileri var ya da başka bir şey bilmiyorum Huh Parçalar şimdi oturdu, daha öncesinde de eve yalnız geldi demişti İsa'nın Eylül'ü takip etmesi için tuttuğu kişi ve bu bölümde de Alara, doktorun şüphelendiği konu olarak ortaya çıktı ve tam da üstüne doktor ee Alara nerede dedi, ben şok Big Grin

Eline sağlık canım, bekliyorum yeni bölümü merakla Wink
clock03-26-2016, 12:01 AM
Yorum: #197
(03-25-2016 11:58 PM)turuncugezegen Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  Sanırım Eylül'de şizofreni belirtileri var ya da başka bir şey bilmiyorum Huh Parçalar şimdi oturdu, daha öncesinde de eve yalnız geldi demişti İsa'nın Eylül'ü takip etmesi için tuttuğu kişi ve bu bölümde de Alara, doktorun şüphelendiği konu olarak ortaya çıktı ve tam da üstüne doktor ee Alara nerede dedi, ben şok Big Grin

Eline sağlık canım, bekliyorum yeni bölümü merakla Wink
Aslında inceden inceden mesajı vermiştim ama kimse fark etmedi, şaşırdım açıkçası Big Grin teşekkür ederim canım Angel
clock04-11-2016, 01:17 AM
Yorum: #198
ooooo son bölümde alaraaaa feciiii yaaa çok ürktüm Sad @Smcelep
clock04-17-2016, 11:27 AM
Yorum: #199
Keyifli Okumalar Smile

***

Gözleriniz madam...

Gözlerinize bakıyorum da; sanki birer yangın yeri...

***

"Burada?"

Eylül'ün cevabı üzerine Murat hemen kendisini toparladı.Kapının bir kısmının görünmesine engel olan evrak dolabı da olayı kurtarması için fazlaca yardımcı olmuştu.

"Ahh, dolap yüzünden görmemişim.Kusura bakma Alara. İzninle önce Eylül ile yalnız konuşmak istiyorum,seni sonradan çağırırım." diyerek durumu kurtardığını umdu. Gözlerini endişeyle Eylül'e çevirdiğinde, gülümseyerek kapıya doğru baktığını ve hafifçe başını salladığını gördü.

"Sana birkaç sorum olacak Eylül,buyur otur lütfen,"

Eylül'ün karşısına yerleşmesinin ardından derince bir nefes alarak başladı sorularını sormaya.

"Alara ile uzun zamandır tanışıyorsunuz sanırım,ne kadar oldu?"

Eylül bu soruların amacını kavrayamamış olsa da,cevaplamakta herhangi bir sakınca görmedi.

"Evet,biraz zaman oldu. En son kriz geçirdiğim zamanlarda tanışmıştık yanlış hatırlamıyorsam.

Takribi 5 yıl falan önce."

Murat,Eylül'ün ağzından çıkan her bir kelimeyi not alıyordu.

"Peki tam olarak nasıl tanıştınız?"

"Son geçirdiğim kriz,bayağı şiddetliydi. Zaten o kriz sonrasında hafızamın çoğu yerine gelmişti; bazı ayrıntılar varken,tam olarak olay bütünlüğünü bir türlü sağlayamadığım zamanlarda,rahatlamak adına hediyeler alıp yetimhane ziyareti yaptığım zaman tanıştık. "

Giderek zihninde yapbozun parçalarını birleştiren Murat,birkaç ayrıntıyı daha öğrenmek adına sorduğu soruların ardından,Eylül'ün hayali arkadaşı ile de kısa bir muhabbet ederek günü noktaladı.

***

Öte yandan Rüzgar ise,oyununun ilk hamlesini yapmak üzere babasının odasına gitmişti.Şimdiye kadar yaptığı tüm yolsuzlukların belgelerinin kopyalarını çıkartmış,ve babasının ilk ters hamlesinde polise yollanmak üzerine en sağlam adamına teslim edilmişti,tabii ki ikinci kopyaları.

Birçok gizli kamera ve ses kayıtlarının yanı sıra,tonlarca belge vardı elinde.Bunları kullanmaktan bir an olsun şüphe duymayacaktı.

"Ne var,ne istiyorsun gene?"

Babasının başından savarcasına sarf ettiği bu sözler Rüzgar'ı daha da sinirlendirmekten başka hiçbir işe yaramıyordu.

"Hiç,baba oğul biraz eğleniriz diye düşünmüştüm?"

Hızla başını incelediği dosyalardan kaldıran Fuat Bey,öfkeyle "Saçmalamak için geldiysen def ol buradan Rüzgar,senin saçmalıklarını çekecek havamda değilim." diye bağırdı ve işine kaldığı yerden devam etti.

Rüzgar,"Kalbimi kırıyorsunuz babacığım,yerinizde olsam bu eğlenceyi kaçırmazdım?" diyerek elindeki ses kaydını başlattı.

Adamın,kendi sesini ve tanıdık diyalogları duymasıyla kan beynine sıçradı. Bu nasıl mümkün olabilirdi!

Rüzgar ise babasının her saniye değişen ve dehşete bürünen suratını keyifle izliyordu.Kaydı yarıda kesip,babasının masasına eğildi: "Şimdi babacığım,ipleri bana bırakma zamanın gelmiş; değil mi? Şu dakikadan sonra Eylül'e ya da bana yapacağın en ufak bir ters hamlede bu kayıtların hepsi polise ulaşacak. Bunu bil ve ayağını denk al!" diyerek doğruldu ve birkaç adım geriledi.

Rüzgar,karşısında sinirden kuduran adamı büyük bir zevkle izliyordu.Şimdiye kadar sessiz kabullenişlerini keyifle izleyen adamın bu halleri kendisine aşırı zevk veriyordu.Yaptıklarından zerre pişmanlık duymuyordu.

Karşısında 'baba' sıfatını taşıyan adamın sinirden konuşamıyor olması, neredeyse kahkaha atmasına sebep olacaktı.

Fuat bir hışımla yerinden kalktı ve Rüzgar'ın karşısına geçti.

"Sen..! Sen nasıl böyle bir şerefsizlik yaparsın? Şimdiye kadar her istediğini önüne serdim! Bu muydu lan karşılığı!? Nasıl bir şerefsizsin ulan sen!?"

Rüzgar hiç istifini bozmadan,yüzündeki gülümsemeyi genişleterek cevapladı: "Armut dibine düşermiş,"

Verdiği cevabın üzerine daha da sinirlenen adamın,büyük bir öfkeyle kendisine tokat atmak için yaptığı hamlesi havada kalmıştı.Şimdi Rüzgar da sinirliydi ve havada yakaladığı kolu tüm kuvvetiyle sıkarak yana doğru savuşturdu.

"İşte şimdi haddini aştın Fuat Bey; ben artık,kapının arkasında sesini duyurmamak için kendisini sıkan küçük çocuk değilim," diyerek odayı terk etti.

Ardında köşeye sıkışmış bir adam bırakarak...

***

Rüzgar,çocukluk arkadaşlarının ısrarı üzerine canlı müzik yapılan,en sevdiği mekanlardan birisinde oturuyordu. Aralarında dönen muhabbet futboldan başlayarak kadınlara kadar gelmişti.Kendisini ortama pek dahil hissetmediği için sessizce içeceğini yudumluyor ve ruhuna işleyen müziğe kulak veriyordu.

Gözlerini kapayıp,müziğin sözlerini yaşadığı esnada,arkadaşı Fatih'in omzuna vurarak,"Oha,lan oğlum bu bizim İsa değil mi? Yanında ki hatun da kim?" demesi üzerine birden irkildi. Girişe doğru bakışlarını çevirdiğinde gördüğü ikili ile adeta kanı çekilmişti. Eylül'ün ne işi vardı İsa'nın yanında?

Rüzgar,"Lan,sanki senin eski kıza benziyor gibi bu hatun." diye devam eden Fatih'e çevirdi bakışlarını ve o an Fatih,Rüzgar'ın gazabına uğramamak için susmak zorunda kaldı; fakat bu bakışı görmemiş olan Savaş,Rüzgar'ı sınama operasyonunun ikinci aşamasını başlatmış oldu.

"Lan Rüzgar,oğlum çok akılsızsın ha! Yıllarca Eylül'ün peşinde gizli gizli dolanıp da Serpil'le nişanlanmak ne oluyor? Yoksa Eylül sana yüz vermedi mi lan?" demesi üzerine Rüzgar hariç hepsi gülmüştü.

Pürdikkat izlediği ikilinin,gülüşme seslerine bulundukları tarafa dönmesiyle nefesini tuttu Rüzgar. Eylül'ü görmeyi,hatta İsa'nın yanında görmeyi hiç beklemiyordu.Kendisini görmesinin ardından kasılan bedeni,onun da kendisini görmeyi beklemediğini anlatıyordu.

Sinirden elleri yumruk olan Rüzgar," Kesin lan sesinizi!" diye bağırdı.

Arkadaşlarına öfkeyle bakarken,Savaş'ın ellerini teslim olurcasına kaldırmasıyla kafasını geriye atarak gözlerini kapadı.

*Şarkıyı burada açabilirsiniz.*



Sinirden kasılan bedenini rahatlatmaya çalışırken duyduğu müzik sesiyle sahneye baktı.Çok sevdiği bir parçanın müziği,Rüzgar için eşsiz bir ganimet gibiydi.Şarkı söyleyerek zihnini boşaltmak şu an çok mantıklı geliyordu. Aniden yerinden kalkarak sahneye doğru hızla yürüdü,arkadaşlarının sorularını cevapsız bırakarak.

Şarkı söylemeye hazırlanan adamla yaptığı kısacık konuşmanın üzerine mikrofonu eline alarak sahnedeki yüksek tabureye oturdu.

Gözleriyle girdiği savaşı kaybederek Eylül'ün olduğu tarafa baktığında kendisini izlediğini gördü.İstemsizce bir gülümseme belirdi yüzünde ve ardından derin bir nefes alarak şarkıya girdi.

Gidiyorsun işte,bilmediğim uzaklara

Bakarken ardından,gitme kal diyemedim...

Bu ayrılık birçok şeyi aldı götürdü benden,

Dostlarım sordular,o gitti diyemedim...

Bu ayrılık birçok şeyi aldı götürdü benden,

Dostlarım sordular,o gitti diyemedim...

Diyemedim,diyemedim,diyemedim,diyemedim...

Bakarken ardından,gitme kal diyemedim...

Şimdi her şey anlamsız,yarım kaldı aşkımız,

Akarken gözyaşlarım,deli gibi zamansız...

Her şey anlamsız,yarım kaldı aşkımız,

Akarken gözyaşlarım,deli gibi zamansız...

Seviyorum,seviyorum,seviyorum diyemedim...

Gururum engel oldu,seviyorum diyemedim...
Diyemedim,diyemedim,diyemedim,diyemedim...

Bakarken ardından,gitme kal diyemedim...

Şarkının bitmesiyle,gözleri kapalı bir şekilde birkaç dakika olduğu yerde kaldı Rüzgar. Gözlerini açmaya korkar mıydı bir insan? Korkuyordu işte! Göreceği yüzden,o yüzdeki her bir mimikten ölesiye korkuyordu! İşin sonunda,her şeyin bozulmasından da korkuyordu! Bildiği ve bilmekten nefret ettiği bir gerçek vardı ki; korkunun ecele faydası yoktu, hiçbir zaman da olmayacaktı.

Çıktığı yolda kalbi defalarca paramparça olsa da, kendi kalbinden önce bal gözlüsünün kalbinin kırıklarını onaracaktı.

Yavaşça araladığı gözlerinin hedefi belliydi; bal gözler...

Gördüğü bal gözlerde,akmak için direnen yaşlar boğazını düğümledi; nefesini kesti! O yaşlarda öfke vardı,hırs vardı,dert vardı,hayal kırıklığı vardı ama bunların içinde minicik bir umut da vardı.

Rüzgar,sımsıkı sarıldı o minicik umuda!

Tam konuşmak için Eylül'e doğru adım atacağı sırada,genç kızın hızlıca yerinden kalkıp lavaboların bulunduğu koridora doğru gittiğini gördü.

Daha fazla beklemesinin bir anlamı kalmadığını biliyordu Rüzgar,tüm oyunlar bu gece bitecekti. Sahneden hızla inerek arkadaşlarının olduğu masaya doğru adımladı.Ceketini aldığı gibi birkaç kelimelik açıklamasıyla yola koyuldu.

****

Rüzgar,birazdan yaşanacak olan karmaşayı hayal ettikçe,yüzüne yer etmiş gülümsemesi genişliyordu.Daha fazla bu eğlenceyi bekletmemek için,zile bastı.

Birkaç dakika sonra,çok sevgili müstakbel eşinin,ailesiyle beraber oturduğu evin kapısı hizmetlileri tarafından açıldı.

"Hoş geldiniz Rüzgar Bey,siz içeriye buyurun ben geldiğinizi haber vereyim Serpil Hanıma."

Artık ezbere bildiği yollardan geçerek oturma odasına geçti ve tüm odayı görecek şekilde konumlandırılmış kanepeye oturarak,sağ bacağını sol bacağının üzerine atarak iyice yerleşti.

Kısa bir bekleyişin ardından,tam da tahmin ettiği gibi tam kadro halinde oturma odasına gelmişlerdi.

"Hayırdır evlat,seni beklemiyorduk bu saatte.Bir problem mi var?"

Adamın bakışlarından,rahatsız olduğu açıkça okunuyordu ve bu da inanılmaz bir haz veriyordu Rüzgar'a.

"Hayırdır,hayır. Teşekkür etmek için gelmiştim ben,"

Kendisine odaklanmış üç çift gözün de büyük bir merakla kendisine bakıyor olması işi daha da eğlenceli hale getiriyordu.

"Ne teşekkürü?" diye soran nişanlısına cevaben yerinden kalkarak yanına gitti ve dizlerinin üzerinde duran ellerinden sağ elini alarak,kendi parmağından çıkarttığı yüzüğü avucunun ortasına bıraktı.

"Bu komedi-dram tadındaki oyunun yapımında ve yayınında emeği geçen herkese teşekkürler,sizinle çalışmak güzeldi diyemeyeceğim ama olsun. Haydi eyvallah!"

*****
clock04-17-2016, 11:33 AM
Yorum: #200
Keyifli okumalar Smile





***

Bilinmez neleri getirir zaman...



***

Büyük bir ağırlıkla giyiyorum üzerime acılarımla ilmek ilmek ördüğüm katran rengindeki hüzün yeleğimi.Ağırlığı karşısında bükülüyor belim; ne zayıf bedenim kaldırabiliyor bu ağırlığı,ne de yaralarla dolu ruhum üstlenebiliyor. Pes etmiyorum yine de,biliyorum ki bir gün bir ilmek özgürlüğüne kavuşacak bu amansız mücadelenin içinden ve diğerleri de teker teker aynı yolu izleyecek. En nihayetinde belimi büken hüzün yeleğinden kurtulacağım, tıpkı kafesinden hasret kaldığı huzuruna kavuşan kuşlar gibi.



Yan tarafımdan gelen kahkaha sesiyle sıyrılıyorum düşüncelerimin esaretinden.Biraz olsun kafamı dağıtmak,en azından küçük ev arkadaşımın eğlenceli vakit geçirmesi için geldiğimiz bir sinema filminin 10 dakikalık arasından hemen önce bir yük biniyor omuzlarıma.



Aranın geldiğini belirten kısa film girdiği zaman sahneye,büyük bir heyecanla dönüyor Alara.

"Bu film bir harika!" diye şakıyor gözlerinden taşan mutlulukla.İstemsizce benim de suratımda bir tebessüm beliriyor. En azından diyorum,en azından birilerini mutlu etmek hâlâ kolay...



İzlemediğimi belli etmemek adına genişletiyorum gülümsememi ve," Evet,ben de çok beğendim." diyorum hemen ardından.Kafasını koltuk başlığına yasayarak derince bir iç çekiyor.

"Bazen tüm bunlar bir rüyaymış gibi geliyor."

Yüzümdeki yapmacık gülümseme,yerini hüzün dolu bir gülümsemeye bırakıyor.

"Rüya değil,daha yapacak çok şeyimiz var," diyorum ve ensemden belime doğru akan ter damlasının verdiği rahatsızlıkla kıpırdanıyorum. Elimi yüzümü yıkamanın iyi geleceğini umarak kalkıyorum yerimden.



"Ben lavaboya kadar gidiyorum,sen de gelecek misin?"



"Yok,ama gelirken bir su alabilir misin?" diyor mahcupça.



"Tabii ki,başka bir şey ister misin?" diyorum bir yandan da üzerime düşmüş mısır parçalarını silkelerken. Hayır anlamında sallıyor başını.Gülümseyerek ayrılıyorum yanından. Sinema salonunun koridoruna çıktığım zaman,loş ışık bile gözlerimi kamaştırıyor. Gelirken gördüğüm lavabo tabelasına çeviriyorum adımlarımı.



Tabelayı takip ederek uzun ve ince bir koridorda yürümeye devam ediyorum.Işıklardan birisinin sürekli yanıp sönmesi kanlı film sahnelerini çağrıştırıyor ve o esnada bir ürperti sarıyor bedenimi. Başımı iki yana sallayarak def ediyorum gerilim dolu düşüncelerimi. İçeri girip,kapıyı ardımdan kapatıyorum.



Lavabonun önüne geçip,açık bıraktığım saçlarımı geriye doğru atıyorum ve eğilerek ellerimi yıkıyorum ardından da yüzüme su çarpıyorum birkaç defa. Gözlerim kapalı,yüzümde rahatlamanın vermiş olduğu gülümsemeyle doğruluyorum.

Ensemde hissettiğim nefes ile hızlıca açıyorum gözlerimi.Karşımdaki aynadan,arkamda siyahlara bürünmüş bir beden görüyorum. Az önce rahatlayan bedenim korkuyla kasılıyor ve büyük bir hızla arkama dönüyorum. Az önce aynada yansımasını gördüğüm beden yok,telaşla tuvaletlerin olduğu kısma yöneliyorum.

Hangi cesaretle yapıyorum tüm bunları o an idrak edemiyorum. Kapalı kapıları teker teker kontrol ediyorum ve sonuncu kapıyı biraz zorlanarak açıyorum. Sebebini anlamak için içeri doğru başımı uzattığımda sertçe esen rüzgar,açık bıraktığım kapıların büyük bir şiddetle çarpmasına neden oluyor. İrkiliyorum. Diğer kabinlerde olmadığına emin olduğum açık cama kayıyor gözlerim. Bir insanın rahatlıkla sığabileceği genişlikteki bir cam. Düşüncelerimin gidişatını beğenmiyorum ve kendi kendime kızıyorum.

"İyice saçmalamaya başladın Eylül! Bir rüya yüzünden bu kadar paranoya fazla ama!"

Bulunduğum kabinden hızla çıkarak aynadaki aksime bakıyorum. Gördüğüm rüyadan sonra ilaçsız uyuyamadığım,uyuduğumda da hatırlamadığım kabuslarla kan ter içinde uyanıyor olmamdan dolayı yüzüm fazlasıyla solgun.Bu gerçeği göz ardı ederek çıkıyorum lavabodan.



Yine o ürpertici koridoru hızlı adımlarla geçiyorum ve salona yöneliyorum.Son anda aklıma gelen şeyle salonun yakınlarındaki büfeye uğrayıp su alıyorum. Telefonumun titremesiyle cebimden çıkartıp gelen mesajı açıyorum.



Kimden: Alara

Film başladı,acele etmen lazım!



Adımlarımı daha da hızlandırarak hemen salona giriyorum ve yerime oturuyorum. Elimdeki suyu Alara'ya uzatıyorum ve teşekkür etmesine gülümsemeyle karşılık veriyorum.



Filmin bitmesiyle beraber,kız kıza geçirdiğimiz zamanlar içinde yapmayı listelediğimiz bir diğer şeye geçiyoruz; alışveriş yapmaya. Kozmetik ürünlerin bulunduğu mağazadan,hediyelik eşya satan mağazaya kadar geziyoruz saatlerce.Artık ayaklarımızın ve midemizin isyanına boyun eğerek,karnımızı doyuruyoruz.



Hava kararınca eve gidiyoruz ve içeri girer girmez kendimizi kanepelere atıyoruz.Göz göze gelmemizin ardından amaçsızca gülüyoruz bir süre.



"Bugün benim için fazla güzeldi,çok teşekkür ederim Eylül Abla," diyor yüzünden eksik olmayan tebessümüyle.



"Çok daha güzel günlerimiz olacak canım,"


Muhabbetimizi çalan telefonum bölüyor.Arayan İsa.



"Efendim?"



"İyi akşamlar Eylül,boş vaktin varsa şu sözünü yerine getirsen mi artık?"



Ne sözü olduğunu düşünüyorum birkaç saniye,cevap vermiyor olmamdan unuttuğumu anlıyor.



"Kahve sözün vardı bana,unuttun mu cidden?" diyor sesindeki ağır sitemle.

Mahcup oluyorum anında," Kafam fazla dolu,kusura bakma lütfen." diyerek belirtiyorum içinde bulunduğum durumu.


"Bu seferlik de benden olsun o zaman,bir daha ki sefere senin elinden içeceğim o kahveyi," diyerek bariz bir emrivaki yapıyor.Bundan hoşlanmıyorum ve itiraf etmeye yelteniyorum.



"Başka bir zamana artık,şu an fazla yorgunum."



Derin bir nefes alıyor önce," Hem sözünü unutup hem de teklifimi reddediyorsun,öyle mi? Kulağa fazla kaba geliyor; senin gibi kibar bir bayana yakışmayacak kadar kaba." diye ekliyor.



"Peki," diyorum istemsizce," Bu seferlik emrivaki yaptığını görmezden geleceğim."

Kahkaha sesi doluyor kulaklarıma," Dürüst olmanı seviyorum,15 dakikaya kapındayım," diyerek cevap vermemi beklemeden kapatıyor telefonu. Elimdeki telefona bakakalıyorum bir süre.



Alara ise ayaklanıyor ve odasına yöneliyor.



"Sana iyi eğlenceler,ben biraz kitap okuduktan sonra uyurum." demeyi de ihmal etmiyor.



İsa tam 15 dakika sonra mesaj atıyor,geldiğini haber vermek için. Üzerime hırkamı alarak çıkıyorum evden.Aşağı indiğimde arabasına yaslanmış bir şekilde beni beklerken buluyorum,kısa bir selamlaşmanın ardından yola çıkıyoruz.



"Çok sevdiğim bir kafeye götüreceğim seni,hem canlı müzik de var," diye bir açıklama yapıyor.



Dışarıdan bile duyulan müzik sesleri eşliğinde giriyoruz mekana,sahneye bakan bir masayı tercih ediyoruz ve oturduğumuz esnada bir arkadaş grubunun kahkaha seslerini duyuyoruz ve istemsizce kendimi o gruba bakarken buluyorum.



Gözlerimin kesiştiği gözlerle tüm vücudum geriliyor,nasıl oluyor da koskoca İstanbul'da aynı mekanı tercih ediyoruz anlayamıyorum.Çekiyorum gözlerimi esir alan gözlerden. O dakikadan sonra İsa'nın sorularına cevap vermiyor,ne dediğini dahi duymuyorum.



Bedenim sanki bana ait değil,kontrol edemiyorum.Daha fazla ne olabilir ki diye düşünmeye başladığım esnada sesini duyuyorum,sahneye çıkmış gözleri beni hedef almış bir şekilde oturuyor. Ona baktığımı gördüğü gibi gözlerini kapatıyor ve kendisini katıyor ağzından çıkan her bir kelimeye.


Gözlerimi dahi kırpmadan izliyorum onu;her nefes alışını,yutkunurken hareket eden adem elmasını,arada bana attığı kaçamak bakışları...



Gözlerim doluyor,gözyaşlarıma bulanmış olan duygularım intihara meyilli; uçurumdan atlamayı kurtuluş olarak görüyor.

İzin vermiyorum!

Tek damla gözyaşımı o çok istediği özgürlüğe kavuşturmuyorum. Duygularımı açıkça okuduğunu fark ediyorum ve kızıyorum kendime. Gözlerime bakarak attığı adımda anlıyorum yanıma geleceğini ve buna izin vermeden ağzımda bir şeyler geveleyip lavabo olduğunu tahmin ettiğim koridora yöneliyorum.


Geriye kalan birkaç damla gücümle direniyorum içimde kanayan yaralarıma.Suratıma çarptığım buz gibi su bile dindirmiyor içimdeki yangını. Birkaç dakika veriyorum kendime,İsa'nın yanına dönüyorum ardından.



Hesabı ödemiş,içemediğim kahvemin yanında duran çantamı ve hırkamı almış beni bekliyor. Hiçbir şey demeden alıyorum eşyalarımı elinden ve sessizliğe gebe bir yolculuğa adım atıyoruz.



Ne halimi soruyor ne de boş tesellilerini sıralıyor ardı ardına,belki de bu yüzden bir sempati besliyorum içimde ona karşı. Yüz ifadesi kendisini ele veriyor,içinde birikmiş onlarca sorudan bir tanesine bile çıkış izni vermiyor ve sağ salim evime ulaştırıyor beni. Zor çıkan sesimle bir teşekkürü zor ediyor ve hızlıca evime yöneliyorum.


Zor zar açtığım kapının ardında büyük bir sessizlik ağırlıyor beni,şu an tek ihtiyacım olduğunu biliyor sanki. Odama girerek birkaç kıyafet alıyorum ve kendimi sıcak suyun altına atıyorum.

***

Elimde kahvem,evin daimi misafiri olan sessizliği de kitap okumak için eşsiz bir fırsat olarak değerlendirmek için salondaki geniş kütüphaneme yöneliyorum. Yeni aldığım kitaplar arasında en merak ettiğim kitabı alarak rahat kanepeme uzanıyorum. Kahvemden bir yudum alarak hemen yan tarafımda duran sehpaya koyuyorum bardağımı ve kitabın ilk sayfasında beni bağlayan o cümleleri okuyorum.



"Bir yoldur hayat; başlangıcı belli,sonu belli olmayan. Bir yolcudur insanlar; hayat yolunda mücadeleye girip ya kaybeden ya kazanan. Bir araçtır o yolda bizi sürükleyip götürenler; kaybetsek de kazansak da bizden vazgeçmeyenler. Ölüme kadar,nefes gibi..."**



Zil sesiyle kendimi soyutladığım dünyaya ani bir iniş yapıyorum; kalp atışlarım hızlı,nefeslerim düzensiz.Okuduğum cümlelerin üzerimde bıraktığı etkiden dolayı mı yoksa bu saatte kimseyi beklemiyor olmamdan dolayı mı bilmiyorum.

Kitabımı da kahvemin yanına koyup,kapıyı açmadan önce delikten bakıyorum. Gecenin bu saatinde kapımda görmeyi beklediğim son insan,Rüzgar duruyor karşımda. Açıp açmamakta tereddüt ediyorum bir müddet,yine mantığımın önüne geçiyor yoğun duygularım ve kendimi kapıyı açmış buluyorum.



Zaman kavramını yitireli çok oluyor,ne kadar süredir karşılıklı bakışıyoruz bilmiyorum.Ne ben içeri davet ediyorum onu,ne de o benden böyle bir teklif bekliyor.En sonunda dayanamıyor olacak ki,ağır adımlarla yaklaşıyor yanıma,bedenlerimiz arasında bir adımlık mesafe kala duruyor ve gözlerimin içine bakıyor. Açık bir kitap gibi beni okuyor olma düşüncesi bile vücudumu geriyor ve ben dayanamayıp gözlerimi kaçırıyorum.

Antrede,Rüzgar dışındaki her şeyde oyalanıyor gözlerim ve ben ne olduğunu anlamadan omzuma bir ağırlık konuyor. Nefesimi tutuyorum,bilinçli olarak değil bu; şu an da tam olarak nefesin nasıl alındığını unutuyorum.



Gözlerimi omzumdaki ağırlığa çeviriyorum ve durumun gerçekçiliği bir kez daha sarsıyor yaralarla dolu ruhumu. Rüzgar alnını omzuma dayamış,derin nefesler alıyor. Hareket yetimi kaybetmiş gibi davranıyorum. Mantıklı tarafım onu itip,ağzıma geleni söylememi fısıldarken; duygularım,ruhumun ilacıymış gibi sarıp sarmalamam gerektiğini fısıldıyor. Bu sefer değil diyorum,bu sefer değil...



Mantığımın fısıltısına kulak verip,gerginlikten zor oynattığım parmaklarıma ev sahipliği yapan ellerimi omuzlarına koyuyorum.Onu iteceğimi anlamış olacak ki,kuvvetli kolları incecik belime dolanıyor ve ben o an da öldüğümü sanıyorum.


Omzumda duran alnı beni ölümle burun buruna getirmiyormuş gibi,iyice yerleştiriyor kafasını buyun girintime. Aldığı nefesler zehirli birer ok misali saplanıyor tenime; ama bu zehir ölüm getirmiyor.

Mantığım ve duygularım fısıltıyla kavga ederken,tüm fısıltıları bastıran melodik bir fısıltı çıkıyor dudaklarından...

"Gündüzü neyleyeyim güneşim sende kaldıysa?"



****



**: Mehtap Soyuduru Çiçek'in muhteşem kaleminden çıkan "YOLCU" kitabından alıntıdır.








Yararlı linkler: KT Kuralları, Kore, Kore Dizileri, izle

Deneme bonusu - bahisnow - casinoslot - deneme bonusu - deneme bonusu veren siteler
melbet - dinamobet - süpertotobet - betsmove - casino siteleri - hansenmedical.com
casinoproffen.com - favorislot - https://www.phillwebb.net - aseansec.org


Site içerik sağlayıcı: Koreanturk.com (Official)