Görüntüleme Tercihi Konu Görünümü | Tam Görünüm
Ağır Roman "Hayatımın Hikayesi"


clock11-21-2011, 11:14 PM
Yorum: #1


Arkadaşlar bu sayfada ilk kez hikaye yayınlayacağım. Umarım beğenirsiniz. Bu sitenin benim için değeri farklıdır çünkü ilk üye olduğum Kore sitesi. Hatalarımdan dolayı şimdiden özür dilerim. Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim...

Ağır Roman “Hayatımın Hikayesi”

Yazar: Mermarid

Karakterler : Park Sue, Lee Choi, Park Mina, Dong Wook,

Tanıtım yok çünkü karakterler kendilerini hikaye buyunca belli edecek…

1. Bölüm


Arkadaşlar sıkıldım artık bunlardan kendime tatil vermeye ihtiyacım var. Üstelik dinlenip yeni projeye ihtiyacım var. Ama nerede nasıl yapacağım bilmiyorum. Böyle giderse bulmak uzun sürecek…
Park Sue adının yazdığı yeni bir proje yapmak istiyorum ve artık kitap yazmak için kendime güveniyorum. Bunun için doğru zamanın gelmesini ve kendime olan güveni kazanmamı bekliyordum. Zamanı gelmişti ve artık kitap yazmak için hazırdım. Ama bir sorun vardı ne yazacaktım. Bana mekan ve gerçek insanlar lazımdı. Düşüncelerimden en mantıklı olanı seçmeye çalışırken gelen telefon ile bütün düşüncelerimden sıyrılmıştım.
Arayan annemdi. Uzun zaman olmuştu onunla konuşmayalı. Seul e bağlı ormanın içinde küçük bir köyde büyümüştüm. Burada insanlar içten ve samimi duygular ile yaşıyordu. Onların o sıcaklığını özlediğimi hissediyordum artık.

Düşüncelerimde yanan ışık ile neden kendi köyümün insanını yazmıyorum diye düşünmeye başladım. Evet evet kendi sıcak köyümün yaşamını yazabilirdi. Onların çektiği zorlukları ve sıcak kalplerini…

Hemen biletimi aldım ve annemin yanına köye gitmek için yola çıktım. Burada insanlar eskisi gibi sade ve sıcak davranıyordu. Eski arkadaşlarımı görmek beni çok mutlu etmişti. 4 yıldır gelmediğim köyüm çok değişmişti. Eskisine göre çok gelişmişti. Farklı insanların olmasına rağmen hala eskisi gibi toprak kokmaya devam ediyordu. Arkadaşlarımdan biri kafasını çevirerek “öğretmen bey geliyor” dedi. Ben ise onun neden bu kadar sevindiğine anlam verememiştim. Ama birden eskiden de burada öğretmenlere aşırı sempati duyulduğunu hatırladım.

Diğer arkadaşım ise “duydun mu öğretmenlerden birinin tayini çıkmış gidiyor” dedi. Evet ben bildim bileli bu köye öğretmenler gelir ve kısa sürede giderdi. Bazen bayan öğretmenler gelir birkaç haftada da nedensiz bir şekilde giderdi. Bu hep böyle devam etmiştir.


Bu köyde bayan öğretmen olmak zor tabi hele de meraklı gözler üzerinde olunca sıkılmamak elde değil. Güzel köyümün en sevmediğim yönü işte budur. Eğer yalnız bir bayansan anneler kapında sıraya girer ve oğlunu övmeye başlar. Beni de bıktıran bu dağilmiydi zaten. Bu güzel köyü terk etmemin asıl nedeni buydu beklide. Rahat bir nefes almak…


Ama beni sinirlendiren erkek öğretmenlerin buradan gitmek için uydurdukları bahanelerdi. Sosyal hayatımız yok…
Aslında bu köy çok eğlenceli bir yer özellikle benim için çok güzel ve eğlenceli. Ormandaki hayvanlar, sınırsız yeşillik benim rahat bir nefes almamı sağlıyordu…

Özellikle köyün kızlarının erkek öğretmenlere abayı yakmaları ve onların ilgilerini çekebilmek için yaptıkları türlü saçmalıkları izlemek çok eğlenceli oluyordu.
Aslında eğlenmek bir yana bu benim her zaman sinirlerimi bozmuştur. Öğretmen ya da sıradan biri benim için fark etmez… Kararımı vermiştim artık neden uzakta arayayım ki kitabımın konusunu burayı bu sıcak insanları yazmaya karar vermiştim. Köyün en büyük evlerinden birine sahiptik bu yüzden işçiler ve çalışanlar ev çok kalabalık olduğu için bana salaş bir yer gerekliydi. Sessiz bir yer ve bunun da neresi olduğunu biliyordum…


Kitabım için ilham alabileceğim tek yer vardı o da küçükken kaçıp gittiğim tek odalı küçük sayfiye ev. Burası arkadaşlarımla oynadığım ve arkadaşımın dükkanının yan tarafında küçük ama şirin bir evdi. Tek oda olması benim bütün ihtiyaçlarımı karşılıyordu. Orayı kiralamak için arkadaşımın dedesine gittim ama bana kiralayamayacağını söyleyince üzülmüştüm. Ama tam arkamı dönüp gidecekken odanın zaten bize ait olduğunu para alamayacağını söylemesi ile gözlerim gülmeye başlamıştı.


Uzun zamandır kullanılmadığı için oda harabe gibiydi. İlk iş orayı temizlemek olmuştu. Bu odada o kadar güzel günlerimiz geçmişti ki bu odada bir anda eski günlerime geri dönmüştüm. Bu odada iki tahta eski masa, tek camlı iki pencere ve arkasında sürgülü bir kapı vardı.
Odayı biraz tadilattan sonra eskisi gibi şirin bir yere dönüşmüştü. Annem tek başıma kalmamı istemese de biraz sevimlilikle ikna etmeyi başarmıştım. Odada hemen hemen her şey vardı. bu gece annem benimle kalmakta ısrar etmişti.

Babamı kaybedeli uzun zaman olmuştu. Annem yatakta yatmış bende yere de yatıyordum. Yattığım yerden kalkarak yazı yazmaya başlamıştım. Uzun sürmeyen yazma çabamı bırakarak annemin uykuda ne kadar güzel göründüğünü fark etmiş ve yazıyı bırakarak onu seyretmeye başlamıştım.
Sonbaharın son aylarındaydık. Kış kapıdaydı ve hava iyice soğumaya başlamıştı. Sabah olduğunda annemin sık sık uyarılarda bulunması canımı sıkıyordu. “kapıyı bacayı iyi kapat emi kızım. Bak bir şey olursa hemen eve dön tamam mı kızım” ah anne sanki küçük bir kız koruyordu. Ben 25 yaşındayım ve bu köyün koşullarına göre evlenemediğim için evde kalmış bir kız kurusuyum. Peki, ben bundan sıkılıyor muyum tabi ki hayır. Hayatımdan oldukça memnunum.


Odaya tek başıma kaldığımdan beri her gün ziyaretçi geliyordu. Sözde yalnız kalmak istiyordum. Eline yemeğini alan bana geliyordu. Çoğunlukla oğlu olan yaşlı teyzeler. Bu durum oldukça sinir bozucu olmaya başlamıştı. Evde tek kaldığım hemen yayılmıştı etrafa. Meraklı meraksız bir sürü kişi geliyordu artık… Kendimi eve kilitleyerek pencere perdelerini çekmiştim. Yazı yazacağım zaman evin ışıklarını yakıyor ancak gündüz olmasına rağmen perdeleri açmıyordum…


Ev sahibi olan arkadaşım evlenmiş ve iki çocuk annesi olmuştu. Benim odayı tuttuğumu öğrenince beni ziyarete gelmişti. Uzun uzun konuşmuştuk. Her zaman ki gibi dertleşirken dışarıdan gelen sesler ile ikimiz de irkilmiştik. Dışarıdan gelen kahkaha sesleri ile ikimizde rahatsız olmaya başlamıştık. Artık bu duruma karşı kayıtsız kalamazdım. Sinir ile dışarıya çıkmıştım. Arkadaşım kolumdan tutarak beni durdurmak istemişti. “bu bizim köyün öğretmeni abimin de sıkı arkadaşı bulaşmayalım bence” dedi. Onun bu sözlerine daha da sinirlenmişti “sen artık evli bir kadınsın hala abinden mi korkuyorsun. Merak etme ben konuşacağım sen içeriye geç bu kadar korkuyorsan" diyerek arkadaşımı içeriye sokarak kapıyı sert kapatmam ile herkes sesin geldiği yöne doğru bakmıştı. İçlerinden biri “işte geldi bizim erkek Sue” dedi. Bunu söyleyen arkadaşımın abisinden başkası değildi.


Az ileride ki iki kişiye bağırarak “sizde hiç utanma yok mu? Burada başkaları da yaşıyor gidin başka yerde eğlenin” dedim. Sonra arkadaşımın abisi Dong Wook a bağırarak “hiç değişmemişsin aynı vurdumduymaz adamsın ve ne yazık ki salaklığından bir şey kaybetmemişsin” dedim. Sonra öğretmene dönerek “ya sen bir de öğretmen olacaksın, size çocuğunu emanet edenin vay haline bu ne edepsizlik” dedikten sonra tekrar Dong Wook a dönerek “bak Wook aklını başına topla yoksa…. Söylememe gerek yok değil mi sen anladın?” şimdi ikiniz de gidin başka yere açtırmayın bana kutuyu, sesinizi bir daha içeriden duymayacağım hadi defolun” diyerek aynı sinirle odaya girmiştim.


Eskiden beri Wook benden korkardı. Benden bir yaş büyük olmasına rağmen onu korkutmayı başarmıştım. Odaya girdiğimde arkadaşım beni bekliyordu. Biraz eğlendik sonra bana bakarak “ne oldu” dedi. Sadece gülümsemiştim cevap vermeyince “sen abime ne yaptın da senden bu kadar korkuyor” diye sordu. “boş ver anlatmaya değmez ama büyük bir sırrını biliyorum diyelim” dedikten sonra ikimizde gülmeye başlamıştık.


Eskiden olduğu gibi kaz lambaları hala duruyordu. Gece olduğunda loş ışıkta yazı yazmak çok güzel oluyordu.
Bu sabah erkenden kalkıp ormanın derinliklerine inerek her zaman gittiğim dere kenarına varmıştım. Suyun sesi beni dinlendiriyordu. Ama dere kenarına indiğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Suyu çekilmişti eskisi gibi çağlayan sesi vermiyordu. Orada oturup ağlamak istedim. Kendime hakim olamadım eski günleri hatırlayarak bağırmaya başlamış haykırış gibi ağlamaya başlamıştım. Burada sesimi duyacak kimseler yoktu. Dizlerimin üzerine çömelerek ağlıyordum. Birden ayağa kalkarak elime geçen taşları fırlatmaya başlamıştım. O kadar üzgündüm ki taşları nereye fırlattığımın farkında bile değildim.

Öyle ki karşıdan gelen kimseyi görmemiştim. Karşıdan gelen “ahh” sesini duyana kadar.

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<
hadi bakalım yeni hikayemi nasıl bulacaksınız Smile) yorum gelmezse yeni bölümü yazmayacağım...Smile)
clock11-22-2011, 12:20 AM
Yorum: #2
süperBig Grin
clock11-22-2011, 02:21 AM
Yorum: #3
(11-22-2011 12:20 AM)sub je park Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  süperBig Grin

teşekkürler canım gerisi gelecek inşallah ..Smile) umarım takip edersin çünkü eğlenceli bir hikaye olacak...
clock11-23-2011, 04:14 AM
Yorum: #4
Ağır Roman “Hayatımın Hikayesi”
Yazar: Mermarid


2. Bölüm

Bu sabah erkenden kalkıp ormanın derinliklerine inerek her zaman gittiğim dere kenarına varmıştım. Suyun sesi beni dinlendiriyordu. Ama dere kenarına indiğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Suyu çekilmişti eskisi gibi çağlayan sesi vermiyordu. Orada oturup ağlamak istedim. Kendime hakim olamadım eski günleri hatırlayarak bağırmaya başlamış haykırış gibi ağlamaya başlamıştım. Burada sesimi duyacak kimseler yoktu. Dizlerimin üzerine çömelerek ağlıyordum.


Birden ayağa kalkarak elime geçen taşları fırlatmaya başlamıştım. O kadar üzgündüm ki taşları nereye fırlattığımın farkında bile değildim. Öyle ki karşıdan gelen kimseyi görmemiştim. Karşıdan gelen “ahh” sesini duyana kadar.
Sesin geldiği yöne doğru baktığımda başını tutan birini fark etmiştim. Elimin tersi ile gözümden akan yaşı silerek gayet rahat bir şekilde eli ile başını tutan kişinin yanına gitmişti. Uzaktan yüzünü tam olarak görmediğim kişi ile bağırarak konuşuyordum.

- Siz iyi misiniz? Özür dilerim sizi fark edememişim…

- Zaten sen neyi fark ettin ki, bir de özür diliyorsun…

- Gerçekten özür dilerim. “yakınlaştığım kişiyi görünce duraksamıştım. Yüzüme bakmayan kişinin dün Wook un yanında gördüğüm öğretmenden başkası değildi. Öğretmen yerde oturmuş sürekli yakınıp duruyordu. Başını kaldırıp karşısında beni görünce şaşırmıştı.”

- Sen Wook un söylediği kadar deliymişsin. Şu yaptığına bak, kafamı kırdın…Misafir olman sana bu hakkı tanımaz. Bana saldırmanız için size ne yaptım ki ben … “öğretmen sayıp dururken ben şaşkınlığımı yenerek kendime gelmiştim. Gayet kibar bir dille..

- Gerçekten özür dilerim sizi fark etmedim.

- Eminim görmemişsinizdir. “bu imalı lafların altında
ezilemezdim birden sinirlenerek”

- Sizinde amma tatlı canınız varmış. Alt tarafı başınıza taş geldi. Sadece küçük bir şişlik var kanamadı bile. “yarasına bakarak” o kadar da şişmedi üstelik. Sadece birkaç gün şişmiş kafa ile dolaşacaksınız. “gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ama onu burada görmek beni gerçekten şaşırtmıştı.”

- Bunu unutmayacağım.

- Bence de unutma öğretmen bey. Ayrıca kapını bacanı
kapalı tut burada ne olur ne olmaz… Şimdi yaralısın ya köyün kızları kapında sıralanır. Dikkatli olmalısın…

- Hem kafamı kır hem de uyarıda bulun öyle mi?

- Bu sadece bir öneri diyelim. Ayrıca burada misafir
olan sensin ben değilim. Ben bu gördüğün ormanlarda büyüdüm. “şaşkın bir şekilde yüzüme bakıyordu. Onun bu
hali gerçekten çok komikti.

- Sen burada mı büyüdün?

- Evet buda senin geçici benim ise burada kalıcı olduğumu gösterir. Ayağını denk al ve o na göre davran. Evine dönebilirsin değil mi öğretmen…

- Belki bilmiyorsunuz ama ben 2 yıldır burada öğretmenlik yapıyorum…

- Öylemi o zaman size iyi günler. Hava kararmadan
gitseniz iyi edersiniz. Burada yabani hayvan çoktur. “onu orada bırakarak hızla yanından ayrılmış ormanın derinliğine doğru ilerlemeye başlamıştım. Arkamdan nereye gidiyorsun diye bağırıyordu. Bir süre ormanda dolaştıktan sonra tek oda evime dönmüştüm. Birkaç saat sonra arkadaşımı yolcu etmek için ev sahibinin evine çıkmıştım.


Birkaç saat arkadaşım ile vakit geçirdikten sonra tekrar odama dönmüştüm. Kapının sert bir şekilde çalması ile irkilmiştim. Kapıyı açınca annem tam karşımdaydı. Evde sıkıldığını ve benimle kalmaya geldiğini söyleyince neden rahat yatağını bırakıp sürekli benim yanıma kaçıyorsun diye cevap vermiştim. Annem sözlerime bile aldırış etmeden yatağıma girmiş örtüyü üzerine çekmişti bile. Onun bu çocuk gibi davranışları beni güldürüyordu.

Sabah erkenden kalkmış sessiz olan köyün taze havasını içime çekmiştim. Burada araba seslerinden ve yakıt kokularından uzak doğal ve temiz bir hava vardı.
Birkaç gün sonra dere kenarına indiğimde duyduğum bir ses ile irkilmiştim. Arkamı döndüğümde bana doğru gelen kişiyi görünce şaşırmıştım.

-Geç kaldın, buraya geleceğini tahmin etmiştim. “bunu söyleyen öğretmenden başkası değildi. İyice yanıma yaklaşmış ve gülümsüyordu. Bu durumdan hiç hoşlanmamıştım. Burası bana özel bir yerdi. Yüzüme gayet ciddi bir ifade takınarak”

- ne o yoksa yine kafana taş mı gelmesini istiyorsun?

- yok canım o kadar da değil…

- iyi o zaman neden buradasın?

- ben 2 yıldır her sabah buraya gelirim. O gün seni burada görünce şaşırmıştım doğrusu…

- bunda şaşıracak ne var anlayamadım.

- hiç sadece sordum. Neden buradasın?

- birkaç yıl önce bende hergün buraya gelirdim. Ama o zaman burası daha güzeldi. Suyun sesi çağlayanı hatırlatıyordu. Sesini dinlemek beni dinlendiriyordu ama şimdi bu halini görmek gerçekten üzücü. Neyse siz kalabilirsiniz ben gidiyorum. “yanından ayrılmıştım. Biraz ilerledikten sonra arkamdan bağırarak”

- nereye gidiyorsun?

- biraz dolaşacağım…

- bende geleyim mi? “gülmeye başlamıştım. Nedense bana komik gelmişti. Arkamı dönerek”

- öğretmen bey burası küçük bir yer bunun doğru olmayacağını bilmelisiniz. Madem iki yıldır buradasınız bunları öğrenmiş olmanız gerekir.

- benim adım Lee Choi…

- fark etmez sormadım ki…

- evet sormadın, çok kaygısızsın, merak duygun yok…

- meraklı olmayı uzun zaman önce bıraktım inan hiç iyi bir şey değil… Özellikle köyün kızları arasında popüler olunca…

- o zaman teşekkür etmeliyim….

- neden?

- beni uyardığın için, böyle olduğunu nereden bildin?

- neyi? “bu adam neden bahsediyor böyle. Kafasının karışık olduğu belli. Neden bu tip insanlar beni bulur anlayamıyorum. Sadece ne saçmalayacağını merak etmeye başlamıştım ki bana bakıp gülümsedi”

- işte bu, sende meraklandın…

- ne…

- evet sende meraklandın. Eminim aklından neden sana teşekkür ettiğimi düşünüyorsundur. “yok yok bu adam gerçekten tuhaf biri. Hemen buradan gitmeliyim.”

- benim gitmem gerek, senin saçmalıklarına ayıracak vaktim yok.

- neden teşekkür ettiğimi öğrenmek istemiyor musun?

- Seni dinlersem gitmeme müsaade edecek misin?

- Bunu düşüneceğim. “Bu adam gerçekten tuhaf biri artık sıkılmaya başladım.”

- Ee söyle hadi…

- Nereden bildin?

- Neyi…? “yine başlıyoruz anlaşılan diye düşünürken
söylediği şey ile gülmeye başlamıştım.”

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<

yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim arkadaşlar ..Smile
clock11-29-2011, 04:52 AM
Yorum: #5
Ağır Roman “Hayatımın Hikayesi”

Yazar: Mermarid
Karakterler : Park Sue, Lee Choi, Park Mina, Dong Wook,

3. Bölüm

“Evet, sen de meraklandın. Eminim aklından neden sana teşekkür ettiğimi düşünüyorsundur” dedi. “Yok yok bu adam gerçekten tuhaf biri. Hemen buradan gitmeliyim” diye düşünerek uzaklaşmak istemiştim. Ona dönerek…

“Benim gitmem gerek, senin saçmalıklarına ayıracak vaktim yok” dedim. Tekrar yürümeye başlamıştım ki…

“Neden teşekkür ettiğimi öğrenmek istemiyor musun?” dedi.

“ Seni dinlersem gitmeme müsaade edecek misin?”

“Bunu düşüneceğim” dedi. Bu adam gerçekten tuhaf biri artık sıkılmaya başladım.

“Ee söyle hadi” dedim.

“Nereden bildin?” dedi. “Yine başlıyoruz anlaşılan” diye düşünürken söylediği şey ile gülmeye başlamıştım…

“Kızların kapım da biteceğini nereden bildin” dedi. Bu sefer gülme sırası bendeydi. Kendime engel olamamıştım. Gülmeme şaşırdığı yüz ifadesinden belli oluyordu. Arkamı dönüp giderken…

“Her şey hala aynı buranın insanları kolay değişmez” dedim.

“Sen nereden biliyordun?” diye tekrar sormuştu. Tekrar ona doğru dönerek yüzüme takındığım gülümseme ile…

“Tarih tekerrür eder derler. Eskiden de böyleydi şimdi de böyle ve ileride de böyle olmasından korkuyorum. Nasıl olurda anlamazsın. Uzun süredir burada kalıyorsun. Saçlar taranır, süslenilir köşe başlarında elinde çekirdek ile gelen geçen kişiler izlenir. Özellikle de bekar öğretmenler” dediğimde yüzündeki ilginç ifadesi ile…

“O kadar dikkat etmemiştim doğrusu” dedi.

“Hadi ama hiç mi okula kız gelmedi ve sana yolda giderken çekirdek vermedi. Buna inanmamı bekleme” dediğimde

“Söyledim ya dikkat etmedim” diye ses tonunu değiştirmişti.

“Tabi eminim etmemişsindir” diye kısık ses ile söylemiştim.

“Peki sen neden araların da değildin. Gözlerim seni aradı” dedi
karşımda alay eder gibi pis pis sırıtarak. Onun bu haline daha fazla katlanamazdım.

“Benim gitmem gerek size iyi dolaşmalar” dedikten sonra yanından hızla ormanın derinliklerine doğru yürürken arkamdan şaşkın bir şekilde baktığını hissedebiliyordu. Burası artık benim kaçış yerlerimden biri olmaktan çıkmıştı. Akşam saatlerine az kala ormanda dolaşan kişiler çok azdı. Bunu için cesaret etmek gerekliydi çünkü bu ormanda hemen hemen her türlü yabani hayvan vardı.

Eve gittiğimde üzerimi değiştirmiş yazımın başına geçmiştim. Birkaç sayfadan sonra kapı hafifi bir şekilde tıklatılmıştı. Kapıya yönelip camından baktığımda ki odanın kapısı üst tarafı pencereli tahta bir kapıydı annemin geldiğini görünce kapıyı “Yine mi anne” diyerek açmıştım.

“Neden sürekli evinden kaçıp bana geliyorsun?” dedim.

“Peki sen neden kocaman ev dururken bu küçük odada kalıyorsun?” diye soruma soru ile yanıt vermişti.

“Anne biliyorsun, bizim ev çok kalabalık ve benim sessizliğe ihtiyacım var”

“Neden istersen sana sessizliği sağlayabilirim. Kızım yıllar sonra buraya dönüyor ama annesi ile kalmak yerine ayrı oturuyor” dedi.

“Ama anne” diye yenilemiştim.

“Ne oldu rahatsız olduysan ben gideyim” dediğinde yüzünde çocuksu bir ifade vardı.

“Anne yapma biliyorsun, seni ne kadar çok sevdiğimi”

“Evet ama… Yok yok sen rahatsız oldun ben gidiyorum” diyerek ayağı kalmış kapıya doğru gidiyordu. Bende onu durdurmak için ayağa kalkmıştım. Annem kapının kolunu eğerek açmıştı ki karşımızda tek kolunu kaldırmış bir şekilde kapıya vurmak üzere olan öğretmeni görünce şaşırmıştım. Bunun bu saatte kapımda ne işi var. Üstelik annem de gördü. Annem şaşkın bir şekilde bana bakarken öğretmen…

“Özür dilerim rahatsız mı ediyorum. Müsait misiniz?” dedi. Ben tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki annem ileriye atılarak…

“Yok oğlum buyur” diyerek içeriyi göstermişti.

“Buyur mu? Anne sen iyi misin?” Normalde annem bu gibi konularda bu kadar sakin olmazdı. Öğretmeni içeriye çağırmasına çok şaşırmıştım. Az önce gitmek için çırpınan kadın hiçbir şey olmamış gibi geçmiş yere oturmuştu. Öğretmen ise aynı gülümseme ile içeriye girerek bana çocuk gibi dil çıkarmış ve annemin karşısına oturmuştu.

Onların bu halini gören sanki kırk yıldır tanışıyorlar sanırdı. Bir süre sinir ile onlara bakarken annem bana bakarak “Kızım sen neden orada dikiliyorsun? Otursana” dedi.

“Yok annecim ben rahatsız etmeyeyim” dedikten sonra öğretmene ters bir bakış atarak masanın başına geçmiş ve yazı yazmaya çalışıyordum ama annem ve Lee Choi nin seslerinden kafamı toplayamıyordum. Sürekli yazdıklarımı siliyordum. Annem bana bakarak

“Kızım bırak yazmayı de gel öğretmen oğlumla konuşalım” dedi.

“Evet Sue hanım buyurun sizde sohbetimize katılın” diye annemi destekleyen öğretmene…

“Ben almayayım, sen gitmiyor musun artık. Malum geç oldu sonra yollarda başına bir şey gelir” dedim. Hala ona sert bakıyor gözlerim ile kapıyı gösteriyordum ama o hiç oralı olmuyordu. “İşimiz var bu öğretmenle” derken birden anneme…

“ Biliyor musunuz annecim geçen gün Sue başıma taş attı” dedi.

“Nee” Annem ile aynı anda verdiğimizi bu tepkide ben öğretmenin anneme anne diye hitap etmesine, annemde öğretmenin başına taş attığımı öğrendiğine vermişti. Öğretmenin yanına giderek annemin anlamayacağı bir şekilde ağzımda gevelemeye başlamıştım.

“Sen az önce anne mi dedin?” Öğretmende aynı şekilde ama anneme gülümseyerek bana cevap veriyordu…

“Evet ne olmuş” Bu sefer aptal gibi anneme gülümsemiş ve yine onun anlayamayacağı bir şekilde…

“Anneme bir daha anne deme” dedim.

“O niye kendisi istedi anne dememi” diye ısrar etmişti.

“Neee” Sesim yüksek çıkmıştı. Annem ikimizin söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Bana bakarak…

“Kızım ne geveliyorsunuz siz, benim anlayacağım bir şekilde konuşun” dedi.

“Aaa annecim yok bir şey” dedi öğretmen.

“ Kızım öğretmen oğlumun dediği doğru mu?”

“Evet anne doğru ama kazaydı” diye cevap vermiştim.

“Özür diledin mi peki” Annemin sorusuna Choi yüzüme zafer kazanmış çocuk gibi gülüyordu. Onun bu haline sinir olmuştum. Sert bir şekilde…

“Neden özür dilemeliyim ki?” dedim.

“Aa bu nasıl bir cevap kızım sen kibar bir kızdın üstelik” dedi.

“Kibar mı?” Choi gülmeye başladı. Artık dayanacak gibi değildi ve en kısa yolu seçerek…

“Özür dilerim öğretmen bey” demiştim.

“Önemli değil Sue Hanım” diyerek aynı ses tunu ile karşılık vermişti.

“Madem önemli değildi ne diye direttin be adam” dediğim de sesim
yüksek çıkmıştı. Annem gergin havayı anlamış olacak ki hemen
atıldı.

“Benim bir fikrim var. Öğretmen bey oğlum akşam bize yemeğe gelsin bütün yemekleri de Sue yapsın” dedi.

“Ne… Anne ne söylediğinin farkında mısın sen?” dedim.

“Evet canım. Hem öğretmen oğlumda senin hamaratlığını görür” dedi.

“Tabi annecim buna çok sevinirim.” Choi hemen annemin fikrine atlamıştı. Onun annecim lafı sinirime dokunuyordu. Annemin fark etmeyeceği bir şekilde öğretmenin karnına dirsek atarak yarım ağız ile…

“Anneme anne deme” demiştim ama o ise pis pis sırıtıyordu. Gözümün içine bakarak

“Akşama sizdeyim. An-ne-cim” dedi.


----------------------------------------------------------

Neden yorum sayısı bu kadar az. Hikayem beğenilmiyor mu? Hikaye yazmak için yorumlarınıza ihtiyacım var yoksa bir önemi kalmıyor.
clock11-29-2011, 04:09 PM
Yorum: #6
ilk yorum benden bayağı uzundu bitirene kadar canım çıktı ama hikaye güzel normal kitap olarak çıkar sen bunu Big Grin
clock11-30-2011, 02:30 AM
Yorum: #7
(11-29-2011 04:09 PM)pacipoci Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  ilk yorum benden bayağı uzundu bitirene kadar canım çıktı ama hikaye güzel normal kitap olarak çıkar sen bunu Big Grin

Smile) teşekkürler canım henüz düşünme aşamasındayım. diğer bölümlere bakalım ne olur...Smile) yorumun için teşekkürler...
clock12-02-2011, 01:38 AM
Yorum: #8
Ağır Roman “Hayatımın Hikayesi”


[Resim: 390038_253180451404766_169201539802658_6...2704_n.jpg]

Yazar: Mermarid
Karakterler : Park Sue, Lee Choi, Park Mina, Dong Wook,

3. Bölüm

“Evet, sen de meraklandın. Eminim aklından neden sana teşekkür ettiğimi düşünüyorsundur” dedi. “Yok yok bu adam gerçekten tuhaf biri. Hemen buradan gitmeliyim” diye düşünerek uzaklaşmak istemiştim. Ona dönerek…

“Benim gitmem gerek, senin saçmalıklarına ayıracak vaktim yok” dedim. Tekrar yürümeye başlamıştım ki…

“Neden teşekkür ettiğimi öğrenmek istemiyor musun?” dedi.

“ Seni dinlersem gitmeme müsaade edecek misin?”

“Bunu düşüneceğim” dedi. Bu adam gerçekten tuhaf biri artık sıkılmaya başladım.

“Ee söyle hadi” dedim.

“Nereden bildin?” dedi. “Yine başlıyoruz anlaşılan” diye düşünürken söylediği şey ile gülmeye başlamıştım…

“Kızların kapım da biteceğini nereden bildin” dedi. Bu sefer gülme sırası bendeydi. Kendime engel olamamıştım. Gülmeme şaşırdığı yüz ifadesinden belli oluyordu. Arkamı dönüp giderken…

“Her şey hala aynı buranın insanları kolay değişmez” dedim.

“Sen nereden biliyordun?” diye tekrar sormuştu. Tekrar ona doğru dönerek yüzüme takındığım gülümseme ile…

“Tarih tekerrür eder derler. Eskiden de böyleydi şimdi de böyle ve ileride de böyle olmasından korkuyorum. Nasıl olurda anlamazsın. Uzun süredir burada kalıyorsun. Saçlar taranır, süslenilir köşe başlarında elinde çekirdek ile gelen geçen kişiler izlenir. Özellikle de bekar öğretmenler” dediğimde yüzündeki ilginç ifadesi ile…

“O kadar dikkat etmemiştim doğrusu” dedi.

“Hadi ama hiç mi okula kız gelmedi ve sana yolda giderken çekirdek vermedi. Buna inanmamı bekleme” dediğimde

“Söyledim ya dikkat etmedim” diye ses tonunu değiştirmişti.

“Tabi eminim etmemişsindir” diye kısık ses ile söylemiştim.

“Peki sen neden araların da değildin. Gözlerim seni aradı” dedi
karşımda alay eder gibi pis pis sırıtarak. Onun bu haline daha fazla katlanamazdım.

“Benim gitmem gerek size iyi dolaşmalar” dedikten sonra yanından hızla ormanın derinliklerine doğru yürürken arkamdan şaşkın bir şekilde baktığını hissedebiliyordu. Burası artık benim kaçış yerlerimden biri olmaktan çıkmıştı. Akşam saatlerine az kala ormanda dolaşan kişiler çok azdı. Bunu için cesaret etmek gerekliydi çünkü bu ormanda hemen hemen her türlü yabani hayvan vardı.

Eve gittiğimde üzerimi değiştirmiş yazımın başına geçmiştim. Birkaç sayfadan sonra kapı hafifi bir şekilde tıklatılmıştı. Kapıya yönelip camından baktığımda ki odanın kapısı üst tarafı pencereli tahta bir kapıydı annemin geldiğini görünce kapıyı “Yine mi anne” diyerek açmıştım.

“Neden sürekli evinden kaçıp bana geliyorsun?” dedim.

“Peki sen neden kocaman ev dururken bu küçük odada kalıyorsun?” diye soruma soru ile yanıt vermişti.

“Anne biliyorsun, bizim ev çok kalabalık ve benim sessizliğe ihtiyacım var”

“Neden istersen sana sessizliği sağlayabilirim. Kızım yıllar sonra buraya dönüyor ama annesi ile kalmak yerine ayrı oturuyor” dedi.

“Ama anne” diye yenilemiştim.

“Ne oldu rahatsız olduysan ben gideyim” dediğinde yüzünde çocuksu bir ifade vardı.

“Anne yapma biliyorsun, seni ne kadar çok sevdiğimi”

“Evet ama… Yok yok sen rahatsız oldun ben gidiyorum” diyerek ayağı kalmış kapıya doğru gidiyordu. Bende onu durdurmak için ayağa kalkmıştım. Annem kapının kolunu eğerek açmıştı ki karşımızda tek kolunu kaldırmış bir şekilde kapıya vurmak üzere olan öğretmeni görünce şaşırmıştım. Bunun bu saatte kapımda ne işi var. Üstelik annem de gördü. Annem şaşkın bir şekilde bana bakarken öğretmen…

“Özür dilerim rahatsız mı ediyorum. Müsait misiniz?” dedi. Ben tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki annem ileriye atılarak…

“Yok oğlum buyur” diyerek içeriyi göstermişti.

“Buyur mu? Anne sen iyi misin?” Normalde annem bu gibi konularda bu kadar sakin olmazdı. Öğretmeni içeriye çağırmasına çok şaşırmıştım. Az önce gitmek için çırpınan kadın hiçbir şey olmamış gibi geçmiş yere oturmuştu. Öğretmen ise aynı gülümseme ile içeriye girerek bana çocuk gibi dil çıkarmış ve annemin karşısına oturmuştu.

Onların bu halini gören sanki kırk yıldır tanışıyorlar sanırdı. Bir süre sinir ile onlara bakarken annem bana bakarak “Kızım sen neden orada dikiliyorsun? Otursana” dedi.

“Yok annecim ben rahatsız etmeyeyim” dedikten sonra öğretmene ters bir bakış atarak masanın başına geçmiş ve yazı yazmaya çalışıyordum ama annem ve Lee Choi nin seslerinden kafamı toplayamıyordum. Sürekli yazdıklarımı siliyordum. Annem bana bakarak

“Kızım bırak yazmayı de gel öğretmen oğlumla konuşalım” dedi.

“Evet Sue hanım buyurun sizde sohbetimize katılın” diye annemi destekleyen öğretmene…

“Ben almayayım, sen gitmiyor musun artık. Malum geç oldu sonra yollarda başına bir şey gelir” dedim. Hala ona sert bakıyor gözlerim ile kapıyı gösteriyordum ama o hiç oralı olmuyordu. “İşimiz var bu öğretmenle” derken birden anneme…

“ Biliyor musunuz annecim geçen gün Sue başıma taş attı” dedi.

“Nee” Annem ile aynı anda verdiğimizi bu tepkide ben öğretmenin anneme anne diye hitap etmesine, annemde öğretmenin başına taş attığımı öğrendiğine vermişti. Öğretmenin yanına giderek annemin anlamayacağı bir şekilde ağzımda gevelemeye başlamıştım.

“Sen az önce anne mi dedin?” Öğretmende aynı şekilde ama anneme gülümseyerek bana cevap veriyordu…

“Evet ne olmuş” Bu sefer aptal gibi anneme gülümsemiş ve yine onun anlayamayacağı bir şekilde…

“Anneme bir daha anne deme” dedim.

“O niye kendisi istedi anne dememi” diye ısrar etmişti.

“Neee” Sesim yüksek çıkmıştı. Annem ikimizin söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Bana bakarak…

“Kızım ne geveliyorsunuz siz, benim anlayacağım bir şekilde konuşun” dedi.

“Aaa annecim yok bir şey” dedi öğretmen.

“ Kızım öğretmen oğlumun dediği doğru mu?”

“Evet anne doğru ama kazaydı” diye cevap vermiştim.

“Özür diledin mi peki” Annemin sorusuna Choi yüzüme zafer kazanmış çocuk gibi gülüyordu. Onun bu haline sinir olmuştum. Sert bir şekilde…

“Neden özür dilemeliyim ki?” dedim.

“Aa bu nasıl bir cevap kızım sen kibar bir kızdın üstelik” dedi.

“Kibar mı?” Choi gülmeye başladı. Artık dayanacak gibi değildi ve en kısa yolu seçerek…

“Özür dilerim öğretmen bey” demiştim.

“Önemli değil Sue Hanım” diyerek aynı ses tunu ile karşılık vermişti.

“Madem önemli değildi ne diye direttin be adam” dediğim de sesim
yüksek çıkmıştı. Annem gergin havayı anlamış olacak ki hemen
atıldı.

“Benim bir fikrim var. Öğretmen bey oğlum akşam bize yemeğe gelsin bütün yemekleri de Sue yapsın” dedi.

“Ne… Anne ne söylediğinin farkında mısın sen?” dedim.

“Evet canım. Hem öğretmen oğlumda senin hamaratlığını görür” dedi.

“Tabi annecim buna çok sevinirim.” Choi hemen annemin fikrine atlamıştı. Onun annecim lafı sinirime dokunuyordu. Annemin fark etmeyeceği bir şekilde öğretmenin karnına dirsek atarak yarım ağız ile…

“Anneme anne deme” demiştim ama o ise pis pis sırıtıyordu. Gözümün içine bakarak

“Akşama sizdeyim. An-ne-cim” dedi.


----------------------------------------------------------

Neden yorum ve beğeni sayısı bu kadar az. Hikayem beğenilmiyor mu? Hikaye yazmak için yorumlarınıza ihtiyacım var yoksa bir önemi kalmıyor. Sad((
clock12-02-2011, 02:38 AM
Yorum: #9
unniiii burdadamı yayınlıyooon Big Grin
clock12-02-2011, 02:43 AM
Yorum: #10
(12-02-2011 02:38 AM)YuKa Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  unniiii burdadamı yayınlıyooon Big Grin

ilk kez burada hikaye yayınladım canım sadece 3 bölüm ...Smile) ama bundan sonraki bölümleri yayınlamam herhalde...Smile)








Yararlı linkler: KT Kuralları, Kore, Kore Dizileri, izle

Deneme bonusu - bahisnow - casinoslot - deneme bonusu - deneme bonusu veren siteler
melbet - dinamobet - süpertotobet - betsmove - casino siteleri - hansenmedical.com
casinoproffen.com - favorislot - https://www.phillwebb.net - aseansec.org


Site içerik sağlayıcı: Koreanturk.com (Official)