Görüntüleme Tercihi Konu Görünümü | Tam Görünüm
superlove (SuperJunior Fanfiction)


clock10-22-2016, 11:30 AM
Yorum: #141
(10-20-2016 01:37 AM)turuncugezegen Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  Dönmekle çok iyi yapmışsın, Şule Smile Derdin ne bilmiyorum ama çok boğma kendini düşüncelere, insan bazen düşündükçe daha çok bocalıyor. Sanırım zaman zaman hayatı akışına bırakmak daha iyi. Yeni bölüm çok hoştu, Mine'nin bir klinikte olabileceğini hiç tahmin etmemiştim açıkçası. Hala karanlıkta kalan çok şey var ya, merakta bıraktın beni. Ellerine sağlık, bekliyorum heyecanla yeni bölümü ve ismim, Duygu... Smile
sormayı çok geç akıl ettim ama çok memnun oldum Duygu Smile kafamı toparlayabilirsem karanlıkta kalan kısımları aydınlatmaya devam edicem inşallah Smile

(10-22-2016 02:54 AM)EsraÖzlem Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  Öncelikle emeğine sağlık.
Ve ardından bunun yazınsal(** yazınsal neyse artık yeni bir tabir kazandırdım güzel türkçemize) bir tıkanma olmadığını düşünürsek (-ki benim de hali hazır da devam eden fakat uzun süredir gidişat hakkında bir yönüm olsa da bölüme bir türlü giriş yapamadığım bir suju hikayem var. küçük bir tıkanma yaşıyorum) evet dediğim gibi böyle bir konu olmadığını düşünüyorum zannımca genel anlamda gelecek amacını sorgulamak, hobilerinin hayatını sarması ve hayatının anlamını zayıflattığını düşünebilir ya da durgunluktan kaynaklı bir rutine sarma hali olabilir sanırsam.
Ama muhtemel ablanız yaşında olduğumdan değil de daha çok aynı zevkleri paylaşan ve bir ihtimal aynı benzer süreçlerden geçmiş olabileceğimi düşünerek seni rahatlatmasını temenni ettiğim birkaç şey söylemek istiyorum.

Asla düşünürken saf derine dalma, mola verip havalanmaya kaçtığında çok gevşeme (bu kendini denetim altına tut demek değil tam olarak demek istediğim hayat kendi rutinini çiziyor zaten)...hayat hem yeterince ciddi hem de yeterince eğlenceli. Zaten hayatın ciddi tarafı da eğlenceli tarafı da tek başına olduğunda çok kasvetli hale geliyor. Yani kendi başına çözerim bunu diye kurup kurup karmaşıklaştırma durumu.

30lu yaşlarının başında büyük trafik kazası geçirmiş 6 ay yatmış, ama çektiği kadar eğlenmiş, ciddi ciddi iş hayatını bir yerden sonra bırakıp, 35den sonra üniversiteye girmiş (hobimi meslek yapacağım inş.) yaşı kadar dolu dolu bir kadar da boş, saçma yaşamış, yeni hedefler keşfedip bunun için yollar deneyip, hala daima genç zevkleri olan biri olarak söylüyorum (:şu dediğin dizi izleme kitap okuma alışkanlıklarını bu yaşta hala yapıyorumSmile Big Grin Etrafına ve kendi benliğine kalıcı hasarlar vermediğin sürece, basitçe deneme yanılma sonra yine deneme yanılma üzerine kurulmuş bir sistem hayat.


İşi daha da fazla karıştırmış olabilirim Big Grin hatta sırf hikayenin devamını görebilmek için işi felsefeye bağlayarak hafiften sana gaz vermiş bile olabilirim. Olsundu en azından ruh halindeki bu karışıklık hali kalemine bir damla edebi bir kasvet eklemiş farklı da bir tad vermiş sankim Big Grin

Tekrar emeğine, kalemine sağlık (bu bölümde hiç donghae isminin geçmemiş olması azcık beni depresyona soktu )
Benim balıkımın doğum günüydü bu arada Big Grin
oncelikle tesekkur ederim Smile ve yazmayı bırakırsam hayat ışığım söner sanırım. o yüzden yazmayı bırakmam ama bunalımımdan uzak tutmaya çalışıyorum diyelim. Aslında söylediklerinde "doğru söylüyor" dediğim çok şey oldu ama eklemek istediğim bazı şeyler var.
1.durgunluktan kaynaklı bir rutine sarma hali olabilir -> demişsin ve doğru tespit. hem durgunluk hem "ben şimdi ne yapıcam?" kaynaklı bir şeyin içindeyim.
2.düşünürken derine dalmamayı beceremiyorum ben pek -_- nasıl yapılıyor o iş Huh
3. Hayat çok kısa diyorlar ya, ben de bu kısa hayatımı sevmediğim şeylerle tüketmek istemiyorum.
böyle işte. düşünüp duruyorum ama bi gün gelir tüm bunlar saçma gelir gözüme muhtemelen. o güne kadar bunalımımla yazılarımı ayrı tutacağım inşallah Smile
clock12-09-2016, 01:53 AM
Yorum: #142
Yb de yb yb de yb yb de yb nerede benim yeni bolumum ozledim yaaaa yb isterim yb osterim yb isterim isterimde isterim kkk
clock12-19-2016, 04:01 AM
Yorum: #143
25. BÖLÜM – KYUHYUN SPECIALS ~ VAZGEÇMEK Mİ? ASLA.



Aylar geçti ve hala haber yok. Herkes vazgeçti onu aramaktan ama ben her gün tüm SNS hesaplarında Mine’yi aramaktan vazgeçemedim. İyi olduğunu görmek yetecekmiş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Yine de mailini bildiğim halde mail atamıyordum mesela. Sadece uzaktan bakmaktı derdim. Bizi görmenin onu üzeceğini kabullenmiştim ama bu onu merak etmeme engel değildi. Gülüşünü unutamıyordum. Bir kez daha güldüğünü görmek için her şeyimi verebilecek hale gelmiştim. Yine de onu öptüğüm ilk gün söyledikleri her gün beynimde yankılanıyordu.
“benim hayatım karışık. Karanlık. Ne yaşadığımı hatırlamıyorum bile. Hatırlarsam aklımı kaçırabilirim ya da şu an sahip olduğum her şey anlamsızlaşabilir. Rüyalarım bile o kadar korkunç ki gerçekliğinden korkuyorum. Ben rüyalarımın değil, senin gerçek olmanı istiyorum.”
Onu bu kadar korkutan rüyaları gerçeğe dönünce zorlanmasını anlayabiliyordum ama beni, bizi böylesine kolay uzağa atmasını anlayamıyordum. Düşünmekten aklımı kaçırmak üzereydim. Kendimi meşgul edebilirsem, onu daha az düşünebiliyordum ama beni aramayın demiş olması benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Onu gözlerimle görmem lazımdı. Aylardır ona ulaşmaya çalıştığım her yolda önüme taş koymayı başarmıştı. Bir türlü ondan haber alamıyordum ama bu durum sabahki o maili alana kadar böyleydi. Mail Korece yazılmıştı ve bir video vardı.
"merhaba. Ben Mine’nin en yakın arkadaşıyım. Aslında bunu yaptığımı bilse çok kızar ama bir şey var. Anlayamadığım ve bir türlü kimseye anlatamadığım bir şey. Mine'ye orada ne oldu? En son konuştuğumuzda hiçbir şey hatırlamıyorken, 3 gün sonra Türkiye’ye geldiğini ve yeniden tedavi görmeye başladığını duydum. Yanına kimseyi almıyordu ve kimseye konuşmuyordu. Haftalarca belki konuşur diye bekledim ama umut yoktu ve siz ona ulaşmaya çalıştıkça daha zorlaşıyordu her şey. Sonra birdenbire sizin de sesiniz kesildi ve Mine yavaş yavaş hayata dönmeye başladı. Herkes onu aramayı bıraktı ama sen durmuyorsun. Sana ulaşmak gerçekten zor oldu. Ama şunu anlaman lazım: şimdi hayatına devam etmeye başlamışken lütfen ona yaklaşma. Onu korumak için bu maili atmak zorunda kaldım. Ek dosyada abisinin bilgisayarından gizlice aldığım video var. Onun etrafına yaklaşmaya çalıştıkça o daha kötü oluyor. Ona sadece kötü günlerini hatırlatıyorsunuz. Lütfen videoyu izle. İzle ve sizden neden uzak durmanızı istediğimizi anla. Senin için de zor olduğunu biliyorum ama lütfen, ondan uzak dur. Unutmasına izin ver de yeniden güldüğünü görebilelim "
Videoda Mine’nin gece kaydı vardı. Uyumuyordu yine. Saatlerce dönüp durdu, duvarları inceledi ama uyumadı. Bir süre sonra hemşire uyku ilacı olduğunu tahmin ettiğim bir iğne yaptığında 1 saat uyudu ve çığlık atarak uyandı. Sonrası daha kötü. Çığlıkları dakikalarca sürdü. Yanına kimseyi yaklaştırmadı. Yorulduğunda bir adam sarılıp sakinleştirmeyi başardı. Ne zamandır böyleydi? Neden böyle olmuştu ki? Ona kim ne yapmıştı da bu hale gelmişti? Ve nasıl olup da bunu izledikten sonra onu aramayı bırakacağımı düşünebilmişti şu kız? Ona söz vermiştim ve ne olursa olsun o sözümü tutacaktım. Dünyanın diğer ucuna da gitse, hatta buhar olup uzaya kaçsa, yine de onu bulmaya kararlıydım. Belki bencillikti benimkisi ama o böyleyken nefes almaktansa ölmek daha kolaydı.

*****

"bana hemen şimdi o'nun hakkında ne bildiğini anlatacaksın! Hemen şimdi!"
Donghae ‘nin odasına dalıp kapıyı kilitledim ve ilk şaşkınlığını atmasını bekledim. "ne? Kim? Git başımdan Kyu, kendi odanda oyna!"
"Mine! Onu neden en başında buraya sürükledin ki? Ne biliyordun onun hakkında?"
Aslında aylardır bu konu aramızda yasaklı konu olmasına rağmen birdenbire sorduğum bu soruya nedense pek de şaşırmamıştı. Derin bir nefes aldı ve yatağa iyice çöktü. Omuzları sanki 1000 tonluk yük taşıyormuş gibiydi. Yüzüme değil daha uzakta bir noktaya dalıp gitmişti. "bıkmadın değil mi hala? Bu konuyu aştığını sanıyordum ama tamam. Eğer bitirmene yardımcı olacaksa anlatayım. Adı Lee Minah. O daha küçükken ailesi öldürülmüş. Annesi ve babası. Gözlerinin önünde. Öldürten ya da öldüren adam öz amcası ve Mine'yi yıllarca tutsak gibi hapsetmiş. Yıllarca! Neler yaşattığını ya da Mine'nin nasıl hayatta kaldığını bilmiyorum. Asla öğrenemedim ama izini sürerken bir dönem çocukken Henry'nin yaşadığı yere yakın olduğunu öğrendim ve Henry onu görmüş. Onun anlattıkları..."
Devam etmeden önce yine derin bir kaç nefes aldı. "onun anlattıkları dayanılmazdı. Onun anlattığına göre Mine bodrum katında ışığın bile giremediği bir delikte, aylarca kalmış. O dönemde Henry bile o kadar küçükmüş ki zar zor hatırlıyordu ve hatta anlattığımda hayali arkadaşı olmadığına inanması çok zor olmuştu. Henry bile böyleyken, Mine’nin ne kadar küçük olabileceğini hayal edebiliyor musun? Bu kadarını bile öğrendikten sonra onu korumak, yaralarını sarmak istedim. Abisi olmak... Ama beceremedim... Onu koruyamadım..."
"tüm bunları biliyorken nasıl bu kadar rahat kalabiliyorsun? Neden gittiğini öğrenmek istemiyor musun? Sen de mi onun gitmeyi seçtiğini düşünüyorsun? Anlamıyorum sizi! Nasıl onun ikiyüzlü olduğuna inanabilirsiniz? O bizi sevmişti! Gitmek istiyordu hep ama bu şekilde gitmezdi..."
"biliyorum! Neden gittiğini biliyorum. Gittikten yaklaşık bir hafta sonra bir telefon geldi. Şu adam vardı ya. Arkadaşım demişti. Mine'yi Türkiye'ye götürdüğünü ve abisinin yanına bıraktığını söyledi. Nedenini sordum. 'Hatırlıyor ve acı çekiyor' dedi sadece. Bizi görmek ona daha çok acı verirmiş. Bu sebeple ona ulaşmaya çalışmıyorum. Sen de bırak artık. Onun iyiliği için. Bizi gördükçe kötü anılarını hatırlamasına sebep oluruz. Ona zarar vermemek için dur artık"
Saçmalık! Bunlar saçmalıktan başka bir şey olamazdı. "zarar mı? O bizsiz iyi olabilir mi sence? Sizi bilmiyorum ama ben onu görmeden asla bırakmayacağım! En kısa sürede Türkiye’ye gidiyorum. Sen de ister benimle gelirsin, istersen burada yatıp onu yine tek bırakırsın bu savaşında!"

*******

Bu bir çılgınlık! Bu tam bir çılgınlık! 13 saatlik bitmek bilmeyen bu yolculuğun sonunda uçaktan indiğimizde bunu anlamış olmamın durumumuza hiçbir faydası yoktu. İstanbul'daydık. Diğerleri ne yaptılarsa da gelmeyi kafama takmış olduğumdan Donghae de benimle gelmişti. Çıkış kapısının önünde o kızın resmini attığı pankartı arıyordum. Rengârenk bir şekilde Japonca adımın yazılı olduğu pankartı görmemek mümkün değildi ve neden Japonca olduğu konusunda düşünmemeye çalışıyordum. Yanına gidince uzun süre yüzüme bakakaldı. Muhtemelen rüya gördüğünü düşünüyordu. Hal ve tavırlarından, sürekli kendini çimdiklemesinden belliydi. Elimi önünde sallayıp "selam" dedim.
"se- se- selam! Gerçekten geldin!?"
Arkamda dikilen Donghae’yi göstererek "aslında geldik!" dediğimde kız ikinci bir şok geçirdi. Şu kulak tırmalayan fan çığlıklarından atmaya başlamadan önce Mine'nin yanına gitmek istiyordum.
"Mine'yi ne zaman görebilirim?"
Sakinleşip önden önden yürürken sessizliğini korudu. Neden cevap vermiyordu ki? Mine'yi görmek zorundaydım. Beyaz bir Renault'a yaklaştığımızda bagajı işaret edip eşyaları yerleştirmemizi söyledi ve şoför koltuğuna geçti. Arabaya yerleştiğimizde de sessizliğini bozmadı. Sorumu tekrarladığımda önce kendi dilinde bir şeyler mırıldandı, sonra akıcı bir Korece’yle bize cevap verdi.
"aslında önce Mine'nin ailesiyle görüşmeniz daha doğru olur. Yani en azından abisiyle. Gerçi babası ve annesi de sizinle görüşmek ister. Ay, bilmiyorum. Ama hemen Mine'yi görmen imkansız. Kaldı ki mümkün olsa bile Mine seni görmek ister mi bilmiyorum"
Ben duyduklarımı anlamaya çalışırken Donghae "ne demek o?" diye sordu.
"şu demek: Mine geldiğinden beri abisi dışında kimseyle görüşmeyi kabul etmiyor. Abisiyle aralarında hep farklı bir bağ vardı. Mine için Mert abi herkesten daha değerlidir. Bu yüzden olsa gerek Mert abi dışındaki insanlarla pek görüşmüyor. Neyse. Sizi görmek ister mi bilmiyorum..."
"bana bak Sude misin nesin! Beni hemen Mine'ye götüreceksin! Hemen şimdi!"
Ben ne kadar sinirliysem kız o kadar sakindi ve bu durum sinirimi hoplatıyordu. Arabadaki tüm bağırtılarımı duymamazlıktan gelip müzik açması delirmem için son adım olabilirdi ama Donghae beni tuttu. İğrenç bir trafikte eve ulaşmamız 2 saati bulmuştu. Tam 2 saat tüm sorularımı geçiştirip müzik dinledikten sonra eve geldiğimizde konuştu.
"evde annesi, babası, kardeşi, abisi, yengesi falan var ama Mine başka bir yerde kalıyor. Önce onlarla konuşmanız lazım. Sabırlı olursanız iyi olur."
Neden sabırlı olmamız gerektiğini anlamasam da arkasından eve girdiğimizde ortamdaki elle tutulur gerilim sayesinde anlamaya başlamıştım. Babası olarak tanıtılan adam tuhaf bir şekilde Mine'yi andırıyordu. Belki duruşu belki bakışı nedeniyle ama bir şekilde Mine'yi aklıma getiriyordu. Sert bakarken ki o kaş çatışı bile Mine gibiydi. Tokalaşmak için bize elini uzatan oğluna kaşlarını daha da çatarak bakınca burada istemediğimizi daha net anladım. Kendi aralarında konuşma tonlarından bizi getiren kıza sinirlendiklerini anlasak da söyleyeceğimiz herhangi bir şeyin ortamı daha da germesi muhtemeldi.
Onlar kendi aralarında konuşurken Mine'nin büyüdüğü eve göz attım. Bulunduğumuz salon oldukça genişti. İki koltuk takımı ve büyükçe bir yemek masası vardı. Mine'nin burada nefes aldığını düşünmek neden içimi kıpır kıpır ediyordu ki? Belki şu koltuğun arkasında saklanıp kitap okumuştu ya da belki de bu odaya girmeyi sevmiyordu çok büyük olduğu için. Daldığım hayallerden kolumum dürtülmesiyle uyandığımda herkesin bana baktığını fark ettim.
"bir şey mi kaçırdım?"
"şarkı söyle diye beklemediklerine göre? Adam kızını neden buraya kadar kovaladığını sordu!"
"ben- ben- ben onun iyi olduğunu gözlerimle görmek istiyorum"
Söylediğimi Sude tercüme edince babası daha çok kızdı. Adam biraz daha kaş çatarsa başı ağrıyacaktı muhtemelen ama bunu şu anda söylemem çok yersiz olurdu.
"babası kızını görme hakkın olmadığını söyledi ve Mert abi de dedi ki Mine'yi şu anda görmen onu iyi yönde etkilemeyebilirmiş. Demiştim daha önce de."
"lütfen sadece beş dakika bile yeter. Sadece beş dakika yüzünü göreyim. Ben başka bir şey istemiyorum. Sadece yüzünü görmek ve iyi olduğunu bilmek istiyorum. Sadece bunun için geldim bunca yolu"
Sude, Mert abi dediğine ne dedi bilmiyordum ama babasının tüm karşı çıkışına rağmen bizi Mine'ye götürmeyi kabul ettirmişti.

*****

Mine... Odanın aralık kapısından görünen yüzü o kadar güzeldi ki... Zayıflamıştı. Güçsüz görünüyordu ama yine de güzeldi. Odaya girmeyeceğime, ona görünmeyeceğime söz vermiştim ama ona çekiliyordum adeta. Birisi omzumdan beni geri çekmeye çalıştığında çoktan kapıyı açtığımı fark ettim. Omzumu tutan elden kurtulup odaya girdim. Ona dokunmam lazımdı. Gerçekten orada olduğunu görmek için dokunmam lazımdı.
Yüzü o kadar solgundu ki ölü mü nefes alıyor mu belli değildi. Sakince inip kalkan göğüs kafesi olmasa ölü sanabilirdim. Abisi arkamdan sessizce yaklaşıp 5dk diye işaret edip çıktığında Mine'yle odada tek kalmıştık. Kalbimdeki acıyı geçirebilecek tek şey orada hemen önümdeydi. Bir adım ötemde duran yatakta kıvrılmış uyuyordu. Yavaşça yanına gidip her zamanki gibi sarılıp yattığımda önce rahatsız olsa da sonra anahtarın kilide oturması gibi rahat pozisyonuna geçti. Onu, yüzünü, nefesini izlerken haftalardır içimde tuttuğum yorgunluk bedenimi ele geçirmişti bile.



selam! şaşırdınız değil mi yeni bölüm görünce şok o kadar zaman oldu ki yeni bölüm yüklemeyeli. burayı günlüğe çevirdim galiba ama bir çeşit terapi gibi benim için bu kısımlar. en son bölüm attığımda biliyorsunuz ki bunalımın eşiğinde geziyordum. bunalımın dibine düştüm dostlar! bir hafta evden burnumu bile çıkarmadığım zamanlar oldu. dizi izlemedim. kitap okumadım. öyle boş boş oturdum sadece. sonra havam değişsin diye kısa süre çalıştım ve şimdi ufaktan hayata dönüyorum. tüm bu dönem boyunca hiç yazmadım çünkü bunalımımın hikayeyi etkilemesini istemiyordum ama şu var ki yine sizin yorumlarınızı okuyarak gülümsedim. özellikle bu hikayemi ve linktekini -> ( http://www.koreanturk.com/Konu-Merhaba-Ben-Sindirella ) baştan sona tekrar ve tekrar yorumlarıyla okudum. harikasınız! bekliyor olduğunuzu bilmek bile kendimi toplamama yardımcı oldu. Varlığınız için teşekkür ederim! Angel


duru
müge
esra
duygu
bigaripmühendis
clock12-19-2016, 08:27 PM
Yorum: #144
Hikayenizi bugün çok tuhaf bir şekilde keşfettim ve bir solukta 12 bölüm okudum Cool Cidden başarılı ve akıcı buldum hatta yarım saat öncesine kadar donghae abimmis gibi hissediyordum şuan kendimdeyim X-D Emeğinize Sağlık Smile Smile
clock12-26-2016, 12:21 AM
Yorum: #145
Yükneli bay olmuş kendime kızdım bak şimdi neden siteye girip kontrol etmedim ki ama bu yaşta öğrenci olmak çok zahmetli işmiş Big Grin

bölüm birçok nokta aydınlığa kavşmuş ama benim kafamda hala deli sorular Big Grin bu hae bebesi gönlümün biricik sahibi şapşik balık henry olayın tanığı iken o neden karışmış bu meseleye
ayrıca kızın Türkiye ile bağlantıs ne?
Amca yaşıyor mu mesela?

cevaplarını beliyorum Tongue
clock12-28-2016, 04:03 AM
Yorum: #146
(12-26-2016 12:21 AM)EsraÖzlem Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  Yükneli bay olmuş kendime kızdım bak şimdi neden siteye girip kontrol etmedim ki ama bu yaşta öğrenci olmak çok zahmetli işmiş Big Grin

bölüm birçok nokta aydınlığa kavşmuş ama benim kafamda hala deli sorular Big Grin bu hae bebesi gönlümün biricik sahibi şapşik balık henry olayın tanığı iken o neden karışmış bu meseleye
ayrıca kızın Türkiye ile bağlantıs ne?
Amca yaşıyor mu mesela?

cevaplarını beliyorum Tongue

selam Big Grin sorularının cevapları için seni aşağıya alayım hemen.

1. Donghae neden olaya karıştı diye sormuşsun. linkte 16. bölümde cevabını bulacaksın. özet geçeyim: babası için. ilgili link: 16. bölüm


2. kızın Türkiye ile bağlantısı ne? Türk bi aile büyütmüş. peki bu kız Türkiye'ye nasıl gitti? bu soru için ilerde cevap bulacaksın. o kısmı henüz aydınlatmadım.


3. amca ile ilgili elimizde linkteki 22. bölümde son sahne var. çok açık bir şekilde söylememiş olsam da odadaki kişi amca idi. yani kızımız amcayı gördükten sonra tam anlamıyla kafayı sıyırıp Türkiye'ye döndü. şu an elimizdeki bilgi bu. link: 22. bölüm

umarım biraz da olsa aydınlatabilmişimdir Smile
clock01-12-2017, 03:35 AM
Yorum: #147
Yb nerede ybUndecided
clock02-18-2017, 02:22 AM
Yorum: #148
(01-12-2017 03:35 AM)duru(oppam jung il woo) Nickli Kullanıcıdan Alıntı:  Yb nerede ybUndecided

oldukça uzun bir aradan sonra yeni bölümü yazabildiğimi gururla belirtip, küçük düzenlemelerden sonra haftasonundan sonra eklemeyi planladığımı bildirmek için geldim Big Grin

Sevgiler ~~Şule Angel
clock04-03-2017, 04:13 AM
Yorum: #149
26. BÖLÜM – SIĞINAK




Elimde sıcak çay dolu bardak termosumla, koştur koştur yayınevine giderken hayatımın nasıl bu hale geldiğini düşünmemeye çalışıyordum. Zaten hastaneden çıktığımdan beri yaptığım tek şey düşünmemekti. Nasıl böyle memnuniyetsiz bir hale gelmiştim? Daha kaç ay olmuştu ki hiçbir şeyden habersiz bir şekilde mutlu mesut yaşayalı? Sabah kalktığımda Mine Çağlayan iken geceyi Lee Minah olarak bitirmiştim. Onları tanımadığım, oraya hiç adım atmadığım o zamanların üstünden kaç hafta geçmişti ki? Kendimi Supernatural’daki gibi yaşım üzerine oynadığım bir pokerde kaybedip bir anda 25 yıl yaşlanmış gibi hissediyordum ama yine de hayat devam ediyordu. Etmek zorundaydı. İstanbul’a döneli aylar geçmişti. Artık ilkbahar gelmişti. Artık yaşamaya devam edebilmeliydim ama yapamıyordum. Yaşamak zorunda olduğum için yaşıyordum ama bu beni tatmin etmiyordu. İçim hala yanıyordu. Susmaktandı. Belki de konuşmaya susamaktandı. Emin değildim. Artık hiçbir şeyden emin olamıyordum.
Yayınevine girip hızla masama yerleştim. Dün bitmesine az kalan kitabı düzenlemeye devam ederken kitaba sinir olduğumu göz ardı etmeye çalıştım. Her şeyin ha deyince düzeldiği, bir anda tüm sorunların çözüldüğü o saçma ve samimiyetsiz kitaplardan biriydi. Hayatta hiçbir sorun öyle çözülmüyordu işte. Kimse başındaki sorunlarla mutlu mesut yaşamıyordu. Bu hayatta mutlu olmak diye bir şey olduğunu sanmıyordum. Huzur belki. Ama mutluluk, asla.
“kitaptan tiksindiğin yüzünden okunuyor!”
Buse, editörümüz, masama çikolatalı kurabiyelerden koyarken yüzüme dik dik bakıyordu. Omuz silkip kurabiyelerden aldım ve ağzıma attım. Kafasını iki yana sallarken “öyle ağzını doldurunca sorunların bitiyorsa, daha da getirebilirim ama sanmıyorum. Daha ciddi çözümlere ihtiyacın var” dedi. Kafamı kaldırmadan geçiştirmek için cevap verdim.
“ne gibi?”
“i-le-ti-şim. Aylardır böyle mumya gibi yaşıyorsun. Resmen eridin gittin. Haline bak. İçine işleyen birine ihtiyacın var! İçine işleyen kişiyle iletişim kurmaya ihtiyacın var!”
Başımı olumsuz anlamda sallayıp bir kurabiye daha yedim. Sonsuza kadar böyle gidecek değildi ya! Eninde sonunda unutacaktım ya da böyle yaşamaya alışacaktım. Kimseye ihtiyaç duymadan tek başıma hayatıma baharı getirebilirdim. Buse göz devirip odasına giderken, kitaba geri döndüm. Mutlu değildim. Gülmemin tek sebebi neden üzgün olduğumu açıklamak istemiyor oluşumdu ama yine de kimseye yaslanmadan kendi dertlerimle başa çıkamıyordum. Dertlerimi sırtladıktan sonra ayağa kalkıp, ona geri dönebilirdim. Tabi hala beni bekliyor olursa…
Günlük rutinim artık monotonlaşmıştı. İş çıkışı mutlaka sahil kenarında yarım saat oturup O’nu internetten takip edip kendime eziyet ediyordum. Bunu yaptığımı kimsenin bilmemesi benim için çok önemliydi çünkü herkes onu aştığıma emindi. Haftalar süren rehabilitasyondan sonra onu aştığıma emindiler. Ona olan aşkımdan tamamen arındığıma emindiler. Onu gördükçe yaşadıklarımı hatırlamadığımdan ve artık canımın bu yüzden yanmadığından emindiler. Öyle gibi görünmesi için tüm enerjimi harcıyordum çünkü herkes beni bu kadar yıkan şeyin hatırladıklarım değil, onların bildiklerini benden saklaması olduğunu düşünüyordu. Kendimi kandırılmış gibi hissediyordum. Acınmış. Zavallı. Yine. Zavallı. Beni yıkan zavallı olmaktı. Güçlü dururken bir anda yıkılmıştım.
Yine de tüm bunlar kalbimin onun için atmasını engelleyemiyordu. Kalbimin her zaman kafasının dikine gitmesini engelleyemiyordum ama aklım kalbime uymuyordu. Bu yüzden hala Kore’ye gitmemiştim. İstanbul’a dönerken acıdan ölmek üzere olan kalbime uymuştum ama geri dönmek için onu dinlemek yetmiyordu. Gururum dönmeme izin vermiyordu. Kaldı ki onlar hayatlarına gayet iyi devam ediyordu. Ya da öyleymiş gibi görünüyordu. İyi olsunlar istiyordum. Benden daha iyi olsunlar istiyordum.
*******
O iğrenç kitabı bitirmenin verdiği huzurla akşam eve döndüğümde Sude beni ciddi bir ifadeyle karşıladı. Şaşkın bir şekilde bakıp ne olduğunu sorduğumda bu soruyu sorduğuma pişman olacağımı biliyordum.
“Mine, sen ilaçlarını ne zamandır almıyorsun?” diye sorarken, önünde duran yarım ilaç kutularını işaret etti. Omuz silkip odama yöneldiğimde yerinden fırlayıp koluma yapıştı. Bağırarak “BU OMUZ SİLKİP KAÇABİLECEĞİN BİR KONU DEĞİL!” dedi. İfademi değiştirmeden gözlerine bakmaya devam ettim ve sonunda sadece “O ilaçları almak istemiyorum. Beynimin uyuşmasını istemiyorum. İlaçları alınca hissedemiyorum” dedim. Yanlış bir yere doğru giden konuşmayı düzeltmemişti bu cevabım. Sude irkilip kolumu bıraktı.
“tüm o unuttum yalanlarını hiçbir zaman yutmadım ama en azından mantıklı düşünüp ilaçlarını alıyorsundur diye ümit etmiştim. Toptan kafayı yemişsin. Sana yalan söylediklerini ve asla affedemeyeceğini söyleyip aylarca ağladın ama yine de onları unutmaktan korktuğun için ilaç kullanmayı reddettiğine inanmıyorum! Aferin!”
“ben ne zaman böyle bir şey söyledim? Nerenden dinledin beni bilmiyorum ama yanlışsın! Korkacağım bir şey yok! Umurumda değil! Şu kapıdan girseler bile umurumda değil! BEN ONLARI AŞTIM!”
Bağırışlarımız muhtemelen tüm apartmanda yankılanıyordu. Başka birisi olsa bu tartışmanın sonu kötü bitebilirdi ama Sude’yle olunca sonunda ağlayarak bağırmayı bitireceğimi biliyordum. Üstelik haklıydı. Bağırışlarım tamamen kendimi aklamak içindi ama Sude bunu asla yemezdi. Yemedi de.
“yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun Mine. Köpek gibi özlediğin yüzünün her bir hücresinde yazıyor. Hasretten öleceksin diye korkuyorum!”
Gözyaşlarım akmamak için direniyorken “dayanmam lazım” diye mırıldanabildim. Ağlamaya başlamadan önce kendimi odaya atıp kapımı kilitleyebilmiştim. Sude kapının diğer tarafında sessizce duruyordu. Biliyordum. Ama yüzüne bakıp ne kadar özlediğimi ama kırgınlıklarıma takılıp bir adım bile ilerleyemediğimi söylemedim. Sude’ye anlatmama gerek yoktu. O zaten biliyordu. Her gece onun sesiyle uyuyup, her sabah ağlamaktan şişmiş gözlerimi makyajla kapattığımı biliyordu. Her gün onu internetten takip ettiğimi biliyordu. Ben anlatmadığım halde her şeyi biliyordu. Aynı zamanda neden dayanmam gerektiğini de biliyordu. Bu yaşıma kadar her zaman acınan kişi olduğumu ve bundan ne kadar nefret ettiğimi biliyordu. Bu kadar güvendiğim insanların bana bu şekilde baktıklarını düşünmeyi kaldıramayacağımı da biliyordu. Bu yüzden bana git demiyordu. Bu yüzden her hatamda bana kucak açıyordu. Yine kucak açardı. Kapılarımı açabilsem, o hep kucak açardı.
Yine ağlayarak uyuyakaldığım günün sabahının haftasonu olması beni teselli eden tek şeydi. Evden çıkmak zorunda değildim. Gözlerimi sakince açtığımda yanımda huzurla uyuyan bu yüzü görmeyi hiç beklemiyordum. Şok içinde yataktan paldır küldür kalktım ve odanın en uzak köşesine gittim. Bu bir hayaldi. Kesinlikle rüyaydı. Burada olamazlardı. Tam iyi olmaya başlamışken, tekrar başa sarıyordum galiba. İlaçları almadığım için hayal görmeye başlamış olabilir miydim acaba? Burada olamazlardı ki. Gelmeyin demiştim. Odamın en dip köşesine gidip uyanmak için beklemeye başladım. Uyanmam lazımdı yoksa çıldırabilirdim. Ben korkuyla hıçkırarak bakarken, Sude beni yatıştırmak için sakince içeri girip yanıma gelmeye başladı. Gözlerini yeni açan Kyuhyun’a bakarak kendimi kaybedip bağırdım.
"bana yaklaşmayın! Hemen çıkın buradan!" diye bağırdıktan sonra köşeye sinip sessizce bunun bir rüya olduğunu ve gözlerimi açınca yok olacaklarını söylüyordum. "burada değiller! Burada değiller! Gelmediler! Beni bulmadılar!"
Dokunuşunu hissettiğimde gözlerimi yavaşça açtım. Donghae önümdeydi. Diz çökmüş ve benimle aynı hizaya gelmişti. "hey! İnsan abisini öylece bırakıp gider mi hiç? Bir daha sakın bunu yapma!"
İçimden yükselen hıçkırığımı durduramadım. Bana sakince sarıldığında ağlamaya başlamıştım bile. Yarım saat ağladıktan sonra sakinleşip kendimi toparladığımda neden ve nasıl buraya geldiklerini sormak aklıma geldi ama kelimeler ağzıma yapışıp kalmıştı. Konuşamıyordum. Zorlukla “neden buradasın?” diye sorabildiğimde Donghae ve Kyuhyun, Sude’ye imalı bir bakış atınca soruma cevap almama gerek kalmamıştı. Sude 32 diş sırıtıp "ne yapayım? Öyle hayalet gibi yaşamana gönlüm el vermedi ama o da hemen kalktı geldi. Çok etkilendim. Gerçi sadece ben etkilendim. Annenle baban için aynı şeyi söyleyemem. Neyse sonra bol bol dedikodu yaparız" dedi ve Donghae'yle Naz'ı da zorla ittirerek odadan çıktı.
Oturduğum yerden kafamı yavaşça kaldırıp yatakta oturan Kyu'ya baktım. Yine rüya görüyordum. Hayaldi bu. Susuz kalan birinin su görmesi gibiydi. Yüreğim acıyordu baktıkça.
"Mine? Ya da Minah mı demeliyiz artık?"
O ismi duyduğumda irkilmeme engel olamıyordum hala. Başımı iki yana sallayıp "Mine" dedim. "buradasın… sen neden buradasın? Aslında burada değilsin, dimi? Bana deli gibi kızmış ve çoktan bir başkasını bulmuş olman gerekmiyor muydu?"
O yatakta oturmuş şeytani gülümsemesiyle "kızdım aslında. Çok kızdım. Ama şu kız, demin çok konuşan. Gelmem için beni kışkırtınca duramadım. Bir de beni deli gibi özlediğini söyleyince geldim işte" derken, ben kedi gibi dizlerim üzerinde ona doğru ilerledim.
"salak... yalan söyleyeceksen bari inandırıcı olsun” dedim az ilerisinde inanamayan gözlerle yüzüne bakarken. Yüzündeki gülümsemeyle yanıma gelip yüzüme dokunduğunda nefesim kesildi. Kendi dilinde şükrederken ellerini yüzümden çekmedi. "bir daha sakın bunu yapma. Anladın mı? Benden habersiz nefes bile almayacaksın! Gözünü kırpsan haberim olacak! Sensiz yapamam demiştim. Sakın bir daha bunu bana yaşatma! Ayrıca o söylediklerinin tek bir kelimesine bile inanmadım. Beni sevdiğini anlamak için sözlerine ihtiyacım yok benim. Hissedebiliyorum"
"teşekkür ederim. Burada olduğun için teşekkür ederim" diye mırıldandım Türkçe ve sarıldım. Rüyalarımda sarılmaktan daha gerçekti. "yine kaybolacaksın diye aklım çıkıyor..."
"ne? Nereye kaybolabilirim ki? Daha ailene kendimi sevdirmem lazım"
"hmm tabi. Sana başarılar diliyorum" diyerek kıkırdarken beni kucağına alıp yatağa yatırdı ve yanıma uzandı. “biraz daha uyuyalım. Saatlerce yol geldik…” dedi ve sarıldı. Bu tanıdık hisle kendimden geçerken çenem düşmüştü resmen. "ne zaman geldiniz? Babam sizi görünce çok kızdı mı? Ben gittikten sonra çok kızdınız değil mi bana? Neden pes edip hayatına devam etmedin? Neden böyle rahatlatıcısın? Ruhuma nasıl bu kadar iyi geliyorsun? Senin cep boyunu yapıp hep yanımda taşıyabiliyor muyum?"
Gözlerini açmadan mırıldandı. "mutluyken hep saçmaladığını biliyor musun? Babanla tanıştık ve çok memnun olduğunu söyleyemem. Ah, bu arada babanla benziyorsunuz. İlginç değil mi?"
Omuz silkip kafamı omzuyla yastık arasına sokuşturdum. İçimden yükselen mutluluğuma muhalefet sesi susturup yaşadığım anın tadına odaklandım. "ben küçükken herkes beni babamın başkasından olan kızı zannederlerdi. Annem nasıl sabretti hala anlamıyorum. Babamla ne zaman tanıştınız?"
"buraya gelmeden önce. Baban beni pek sevmedi galiba"
"Muhtemelen sevmemiştir. Abim gelir az sonra. Gitsen iyi olur”
Boynumun altında kalan eliyle bana daha sıkı sarılırken, diğer eliyle saçımı okşamaya devam etti. "sakın kendini bırakma. Ne olursa olsun. Tamam mı? Seni bir daha öyle görmeye dayanamam... Bir kez daha sensiz kalamam. Güçsüz düşersen bize gel. Tek başına kış olsan da beraber olursak yaz gelir Mine. Anladın mı?"
Sesinde huzur vardı ama benim içim hala korkuyordu. Uyursam yine o kabusların devam edeceğini biliyordum ama yine de ona direnemedim. Kafamı sallayıp uyuyana kadar beklemesini istedim. En azından o yanımdayken kabus görmezdim. Ona sığınabilirdim… şimdilik…



selamlaaaar! günlük modundayım ben yine. biraz geyik, biraz sevinç paylaşacağım. baştan söyleyeyim, ona göre okuyun Shy
sanırım bölüm atacağımı söyleyeli ay oldu ama atamadım. ciddi bir şekilde enerji kaybı yaşıyorum. nefes almak otomatik bir eylem olmasa onu bile yapmam muhtemelen. annem bile evden çıkmam için baskı yapar hale geldi hasta ne zaman hikayeyi açsam içim sıkıldığı için bırakıyordum çünkü daha önce de dediğim gibi şahsi bunalımımla hikayemi drama bağlamak istemiyordum. bu gece nedense EXO eşliğinde hikayemi gözden geçirdim ve yeni bölüm burada Big Grin

şimdi biraz geyik yapalım. kızmayın ama ben normalde ilk çıktığı zaman EXO'dan tiksinen gruptaydım. Göme göme bitiremezdim ama geçen ay Chanyeol'un profil fotosunun benim en sevdiğim ve aylardır şahsi profilimde kullandığım pozda olduğunu fark ettiğimden beri ve biraz da Baekhyun'un Moonlovers'taki rolü ve Chanyeol'un Goblin'deki OST'nin de etkisiyle geceleri EXO dinlemeye başladım şok bu sizin için küçük benim için kocaman bir adım.
Sonra bir de şey var... taa ocak ayında Instagram'da dolaşırken eski Lunafly üyesi olan Teo; yeni adıyla Shin Jemin'in; yeni bir dizide rol alacağını gördüm. Dizi şu sıralar yayınlanan "The Liar and His Lover" dizisi! CrudePlay üyesi Lee Yoon karakterine can veren Jemin aşkına diziyi izlemeye başladığımı söylememe gerek yoktur sanırım Big Grin 1.5 yıla yakın süredir geri dönüşünü bekliyordum. sonunda döndü. olmayan sevgilim yıllar sonra gelseydi böyle sevinmezdim galiba Big Grin aylarca hevesle bekledim. hatta her hafta altyazı gelmeden Jemin'in kısımlarını izliyorum Big Grin anlayacağınız fangirl seviyem tavan yaptı büyük gülüş
Fangirl deyince aklıma bir şey daha geldi. bu birilerinin ( müge Big Grin ) pek hoşuna gitmeyecek diye korkuyorum ama itiraf edeceğim. Heechul kalp ben Angel ben Suju'yu ilk 2013'te Musicbank'le İstanbul'a gelip tüm fanları kendilerine aşık edip gittiklerinden sonra fark ettim. bu fan dünyamda en büyük pişmanlığım o konsere bilet almamış olmamdır. neyse, sonrasında No Other müzik videosunu izlemiştim ve haftalarca kafamı duvarlara vurdum Big Grin neden daha önce dinlemedim diye çok pişmanlık yaşadım ama o zaman Heechul'u videoda görünce "bu ne yapıyo bu grupta bee" deyip geçmiştim. gelelim 2017'ye: yaklaşık iki aydır Knowing Brother(ask us anything) isimli programı İng. altyazıyla izliyorum ve Heechul'a vuruldum. o kadar vuruldum ki bazı bölümlerde altyazı bekleyemiyorum. neden seviyorum? çünkü normal değil. ben normal olmayan insanları seviyorum. ciddi bir anormalliği var adamın Big Grin belki de anormal olan ben'imdir Big Grin
söylemek istediğim başka ne vardı acaba Undecided daldan dala geçiyorum ama bu aralar böyle yaşıyorum. tek bir işi uzun süre yapamıyorum. sanırım en uzun süre bıkmadan yaptığım şey yazmak oldu. beni beklediğiniz için tekrar tekrar teşekkür ederim. Benim için bunun anlamını tahmin edemezsiniz Angel Son olarak bir de bu bölümü düzenlerken kendimi nasıl kaptırdıysam, gecenin 2'sinde çığlık atacaktım. kendimi zor tuttum X-D içime bahar geldi bu gece inşallah böyle devam eder diyorum ve ben kaçıyorum Angel Angel
siz de anlatın biraz. ben yokken neler yaptınız? nasıldı sizin oralarda havalar?



duru
esra
duygu
bigaripmühendis
müge








Yararlı linkler: KT Kuralları, Kore, Kore Dizileri, izle

Deneme bonusu - bahisnow - casinoslot - deneme bonusu - deneme bonusu veren siteler
melbet - dinamobet - süpertotobet - betsmove - casino siteleri - hansenmedical.com
casinoproffen.com - favorislot - https://www.phillwebb.net - aseansec.org


Site içerik sağlayıcı: Koreanturk.com (Official)